Muammer Kökcüoğlu


Merhum Hüseyin Usman ve Hayat Hikâyesi

Hüseyin Usman acı dolu hayatını kalp krizi sonucu genç yaşta yitirdi, günler su gibi akıp gidiyor.


Hüseyin Usman acı dolu hayatını kalp krizi sonucu genç yaşta yitirdi, günler su gibi akıp gidiyor. Daha dün denilecek kadar kısa zaman önce vefat eden Usman öleli geçen hafta 40 günü geçmiş. Doğanlar büyümekte, büyüyenler yaşlanıp ölmekte fakat insanoğlunun bazısı doğduğunda bazısı orta yaşlarda bazısı da yaşlanıp ölüyor. Dünyada ki yaşam süresi olan ömür bittiğinde ne bir nefes ileri ne de bir nefes geri. Dünyaya gelen insanlar kısa ya da uzun yaşamlarında acı-tatlı birçok hadiseyle karşılaşıyor. Dramatik bir yaşama sahip olan Merhum Hüseyin Usman ile 2010 yılının Şubat ayında henüz 32 yaşında engelli akülü aracının üzerinde tanışmıştık. Rahatsızlığının neden kaynaklandığını sorduğumuzda hayat hikâyesini anlatmıştı. Biz de o gün dramatik bir haber olarak hayat öyküsünü yazmıştık. Hüseyin Usman, şöyle anlatmıştı; ‘6 yıl önce çalıştığım fabrikadan mesai çıkışında kendi aracım ile evime giderken yolda seyir halindeyken kullandığım aracın camından içeriye giren Baykuş’un dikkatimi dağıtması sonucu geçirdiğim trafik kazasında omuriliğim zedelendi. Akciğerlerimde iç kanama meydana geldi ve geçici felç geçirdim, 3 yıldır akülü araba ile yaşamımı sürdürüyorum. Tekrar yürüyebileceğim günü ümitle bekliyorum.

Kazanın ardından Manisa Devlet Hastanesine kaldırıldım, bana burada yapılan ilk müdahalenin ardından İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildim. İzmir’deki hastanede 28 gün boyunca yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüm. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra ameliyat edildim. Ameliyatın ardından 1 ay daha burada tedavi gördüm. Hastaneden taburcu olurken, doktorlar bir süre yürüyemeyeceğimi, ancak iyi bir fizik tedavi eğitimi alırsam ve çaba gösterirsem tekrar yürüyebileceğimi belirttiler.

Doktorlarının tavsiyesi üzerine Türkiye’de en iyi fizik tedavi eğitiminin uygulandığı Gülhane Askeri Tıp Akademisine gidip orada tedavi görmeye karar verdim. Turgutlu’da oturan ağabeyim Ali Usman, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün Turgutlu’da yaşayan bir çocukluk arkadaşı ile iletişim kurup benim durumumu bildirmiş. Konu Hilmi Özkök’e iletilmiş. Özkök’ün referansı üzerine GATA’ya alındım ve burada 1 buçuk yıl tedavi gördüm. Hatta Hilmi Özkök ve o dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, beni birkaç defa ziyarete bile geldiler.

GATA’da bir buçuk yıl tedavi gördükten sonra Saruhanlı’ya geldim ve bir yıl da evimde yatağa bağlı bir hayat yaşadım. 3 yıl boyunca Hastanelerde ve evde yatağa bağlı bir hayat yaşadım. 2007 yılında eşim Hülya ve arkadaşlarımın desteği ile tekerlekli sandalyeye binerek sokağa çıkabildim. O dönemlerde bacaklarımı bile hissetmiyordum. Şimdi artık yavaş yavaş hissediyor, yürüyebileceğime inanıyorum. Evimin kapısından sokağa yürüyerek çıkmanın hayalini kuruyorum. Bu konuda eşim de bana çok destek oluyor.

Kaza geçirdiğim aracım ise, ağabeyim Ali Usman tarafından aynı yıl hurdacıya satıldı. Hurdacıda çalışan çıraklardan biri o aracın içini temizlerken, koltuğun altında benim kaza yapmama neden olan Baykuş’u bulmuş. Baykuş canlıymış, sadece o bölgede sıkıştığı için çıkamamış. Daha sonra da kuşu salmışlar. Ben bu olayda insanın başına hiç umulmadık ve beklenmedik şeylerin gelebileceğini anladım. Bir baykuş bir insanın başına neler getirebilirmiş bunu gördüm. Bu nedenle her insan bir engelli adayı olduğunu unutmamalıdır.”

Hayat acılarla dolu ve insan bazen hiç doğmamış olmak daha iyi olurdu diyesi geliyor. Ama az kimse bu kadar kötümser bir bakış açısına sahiptir. Hâlbuki hepimiz bir kısır döngünün içinde sürekli bir şeyler istiyor, onları elde ediyor, daha sonra başka şeyler istemeye başlıyoruz. Bu durum ölünceye kadar son bulmaz. İstediğimiz şeyi elde etmiş göründüğümüzde, bu sefer de başka bir şeyi istemeye başlıyoruz.

Bir sözde öyle anlatılıyor; “Siz benim acılarımı ancak benim anlattığım kadar bileceksiniz. Ben ise o acıların hepsini bütün hücrelerimde yaşayarak öğrendim.” Biz de bir dramı yazarken dinlediğimiz ve yazdığımız kadar biliyor ve yaşıyoruz. Yaşadıklarını yaşayan ve çeken bilir.

Hayat ԁeԁiğin, bir çay іnsan ise, şekerі karıştırdıkça hayattan tat alԁığını ѕanırsın. Oysa ki haуatın seni erіttiğini, çay bitіnce anlarѕın!

Tıpkı ateşin düştüğü yeri yaktığı gibi.

Selam ve dua ile…