Göz Hastalıkları Mütehassısı Prof. Dr. Süleyman Sami İlker Hoca ile1996 yılında tanışmıştık. O zamana kadar hiç karşılaşmadığımız Süleyman Bey ile Gördes’ten kadim dostum Ramazan Serin hoca vesilesi ile tanıştık. Sebebi ise iki arkadaşı ve hemşehrisi olan öğretmen Hüseyin Tuncay ve Halil Aker ile birlikte “Bir Zamanlar Gördes” adında bir kitap hazırlamışlar onu basmamız için geldiler önceki işyerimize. Tabi o günkü şartlarda gelen misafirlerimizi ağırlayacak bugün gibi ne bir ofisimiz var ne de oturtacak yerimiz. Haber, dizgi ve mizanpaj işlerimizi eğile büküle girdiğimiz çatı altı batar katında yapıyorduk. Kitap basımı esnasında gelip gitmeler oldu bu arada hoşsohbetlerimiz de oldu ve tanışmıştık. Bir daha yüz yüze gelme fırsatımız olmadı. Ancak kısa süreli tanışıklığımızda benim üzerimde Süleyman hoça hakkında çok güzel intibalar kaldı. Aslen Gördesli olan Prof. Dr. Süleyman Sami İlker Hoca iyi bir milliyetçi olduğu için manevi bağlarından ve ana vatanı Gördes’ten hiç kopmamış. Kitabın içerisindeki konulara göre kullanılan görsellerde çizilmiş kürek, yaba ip eğirme aparatları vardı, İbrahim Atabey imzalı. Bu arkadaşımız kim diye sorduğumda Gördesli bir hemşerileri gen ve yetenekli işsiz birisi, olduğunu söylediler. İbrahim bizde bir yıl kadar çalıştı ve daha sonra Manisa’da başka işlerde çalıştı. Sanırım şimdilerde yeteneğini geliştirerek karikatür üzerine güzel çalışmalar yapıyor.
Süleyman Sami Hoca İnsana ve hatta her canlıya sevgi besleyen birisi. Yüz yüze gelip görüşemesekte sosyal medya hesaplarında yayınladığı yazı ve yorumlarını takip etme fırsatım oluyor.
Geçen Cuma günü facebook sosyal paylaşım hesabından toplumumuza insanlık örneği olacak başından geçen bir yazı kaleme almış. Sizlerin istifadesine sunuyorum, yorum sizlerin değerli okurlarım.
-BUGÜN NE OLDU?-
Kamudaki meslek hayatımın sonlarına doğru, ilginç insanlarla karşılaşamaya, ilginç olaylar yaşamaya devam ediyoruz. Sabahtan Ana bilim dalı semineri, öğrenci staj sınavını yaptıktan sonra, muayene odasına geçtim. Birkaç hastadan sonra, bir hasta muayene için geldi. Altmışlı yaşlarda, köy kökenli olduğunu düşündüğüm bir bey. Akhisar'da ehliyet için muayene olduğunu, oradaki göz hekiminin sarı noktamdaki sorun sebebiyle "iğne gerekebilir, üniversiteye gitsen iyi olur", diyerek buraya gönderdi, dedi. Muayenesini yaptım, gerekli tetkikleri istedim. İşini hızlandırmak için de bir asistan hekim arkadaştan da destek aldım.
Sarı nokta altında sıvı vardı ve anjio gerekiyordu. Randevularını verdik. Birkaç kere muayene odama gelip gitti, bu süreç içerisinde.
Mesainin azaldığı saatte, evine dönmeden önce yine geldi ve elindeki katlanmış 200'lük bir kâğıt para demetini uzattı. Bu ne dedim. Benim hediyem dedi. Ben olmaz, biz bunu kabul etmeyiz dedim. Ama bir taraftan, o parayı benim elime tutuşturmak için uğraşıyor, ben de kabul etmemek üzere karşı kuvvet uyguluyorum. Baktı, olmadı, masanın üzerine bıraktı ve hızla çıktı. O arada, ben de Gördesliyim doktor bey. Bu benim hediyem, dedi tekraren. Tabii ki üzerimde bir şaşkınlık hali. Kapıya çıkıp arkasından seslensem de kararlı bir şekilde uzaklaştı.
İçeri girmeden birkaç metre uzaklıktaki tıbbi sekreter arkadaşlara, daha para demetini bile açmadan yaşananı aktardım. Kimdi dediler. Zengin biri herhalde dedi bir arkadaş. Değil, hiç öyle görünmüyordu. Fakat gönlünün zengin olduğu kesin. Az önce randevu verdiğiniz kişi, dedim. Onların önünde parayı saydım, bin lira. Alın bu parayı, bir yerde saklayın. Hastanın kartı önlerinde idi halen. Arayalım mı dediler, aradılar. Önce telefon çekmedi. Binamız çok korunaklı. Telefon dalgaları bile zor girip çıkıyor.
Sonra ulaştılar. Hocaya para bırakmışsınız, parayı bize emanet etti. Gelip alacakmışsınız. Binadan fazla uzaklaşmamış olacak ki, daha bunları konuşurken, merdiven başında göründü ve geldi. Al şu emanetini deyip verdik. Bana sarıldı. Ben sizi çok sevdim. Onun için vermek istedim dedi. Sen bunu al, bizim geçmişlerimiz için birine ver veya kendi ailene harca, sevindir dedim. Tamam, deyip kabul etti. Ama kendi yetiştirdiğim bir kasa domates getireceğim, bir dahaki gelişte, onu kabul edeceksin dedi. Ben de tamam dedim. Vedalaştık. Sekreter arkadaşlar, şimdi tam oldu işte dediler. Günü mutlulukla tamamladık. Selâm ve saygılarımla. (14.10 2022, Manisa)