Ahmet Turan Tiryaki, öykü ve şiir kategorilerinde eserler vermiş bir yazarımızdır. İncelediğim hikâye kitabı Güvercinköy dışında Muhaceretteki Telaferli Türkmen Şairleri Antolojisi adlı bir eseri daha vardır. Yazarın Ayarsız dergi başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde şiirleri ve yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca yazar Türk Dünyasını ilgilendiren konularda sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışmaktadır.
Tün Yayınları etiketiyle Ekim 2018 tarihinde yayınlanan Güvercinköy’ün ilk hikâyesi Ragette Rien’in başkahramanı ve anlatıcısı yaşadığı zamanın Fransa'sında en sevilen sanatçılardan biri olan Edith Piaf’tır. Edith Piaf’ın seslendirdiği “Non, Je Ne Regrette Rien” şarkısı da hikâyenin başlığıdır. Hikâye aslında Edith Piaf’ın Kubilay adlı kahramana yazdığı bir mektuptur ve yazar da kendi adıyla hikâyenin içindedir. Hikâye aslında Edith Piaf’ın biyografisidir ve dolayısıyla onun hayatının önemli noktaları, sevdaları özellikle yaşadığı acı tecrübeler okuyucuya hikâye formunda verilir. Büyük bir müzisyenin hayatı söz konusuysa müziğin de hikâyede ana kahramanlardan biri olması kaçınılmazdır. Okur satırlar arasında gezintiye başladığında ilk olarak Fransa'nın ulusal marşı La Marseillaise ile karşılaşır. Hikâyenin ikinci şarkısı ise başlığa kurulan Non, Je Ne Regrette Rien (Hiçbir Şeye Pişman Değilim)’i dinlerken birden karşınızda Müslüm Gürses’in Küskünüm şarkısıyla göz göze geliyorsunuz. İki şarkıyı da bu hikâyenin atmosferinde dinlemenizi özellikle Non, Je Ne Regrette Rien’i hikâyede geçen Türkçe çevirisini okuyarak dinlemenizi tavsiye ederim.
Eserin ikinci hikâyesi “Saide Sana Biraz Tambur Çalayım mı?” Türk musikisine yeni bir üslup getiren, tek başına halka açık konser veren ilk Türk musikisi sanatkârı olarak da tarihe adını yazdıran Tamburi Cemil Bey’in hayatını konu edinmiş. Cemil Bey’in tambura nasıl gönül verdiği, bu sanatı nasıl bir aşkla icra ettiği, bu alandaki başarıları hikâye formatında başarılı bir şekilde anlatılıyor. Saide Sana Biraz Tambur Çalayım mı? başlığının dile geldiği bölüm okurun yüzünde bir tebessüm belirmesine vesile oluyor. Tamburi Cemil Bey’in oğlu Mesut ile Harput ilahisi söyleyen bir dilencinin arkasından Sineklibakkal’dan Etyemez’e adar yürümeleri Cemil Bey’in Türk musikisinin her zaman peşinde gezdiğini okurun önüne koyuyor. Tamburi Cemil Bey’in hayata veda edişinin tasvir edildiği hikâyenin çözüm bölümü yani bitiş sahnesi ise etkileyici bir son nokta.
Karadut Suyu hikâyesi romantik dönemin Polonyalı ünlü piyanist ve bestecisi Chopin’in sanata dair bir sözüyle başlıyor ve okur devamında bir Chopin bestesi Nocturne 1’i dinlerken buluyor kendini. Chopin kulaklarımızın pasını silerken Salvador Dali'nin en meşhur tablosu Belleğin Azmi (Eriyen Saatler)’e takılıyor gözlerimiz. Chopin’i dinlerken Dali’nin resminden bir mana çıkarayım derken laf dönüp dolaşıp Tamburi Cemil Bey’in Gülizar Taksimi’ne geliyor. Yazar Chopin ile Tamburi Cemil Bey’de ortak bir yön keşfetmiş. Hikâyede Chopin’nin noktürnleri ile Tamburi Cemil Beyin taksimlerinin ortak noktasının hüzün olduğunu belirtiyor. Derken hikâyenin kahramanı nasıl ki Chopin’i dinlerken Salvador Dali'nin Belleğin Azmi (Eriyen Saatler)’i hatırlamışsa Tamburi Cemil Bey’i dinlerken de Divriği Ulu Cami ve onun muhteşem süslemelerle süslenmiş kuzey taç kapısını hatırlıyor.
Müslüm Baba hikâyesi Türkiye’nin 60’lı yıllardan itibaren geçirdiği sosyolojik değişimi irdeliyor. Yazar Müslüm Gürses’in dinleyici kitlesiyle kurduğu ilişkiyi, Türkiye’den Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay’ın dinleyici kitlesiyle kıyaslarken Müslüm Baba’nın ünlü İngiliz rock ve blues sanatçısı Joe Cocker’a benzerliğini irdeleyip, Müslüm Gürses’in hayatına dair anekdotları paylaşıyor okurla. İlginç bilgilerin olduğu müzikle dolu bir hikâye. Aşk Adına Süvar Olan Âşıklar hikâyesinde gerçek adı Zeynel Abidin olan, Sıtkı Baba'nın yaşamı konu edinmiş, şiir dolu akıcı bir hikâye.
Altınay’ın Mumları Türk dünyasının yürek sızılarından biri olan Jeltoksan Olayları’nda kızı Lazzat’ı kaybeden Altınay’ın hikâyesi anlatılmaktadır. Jeltoksan Olayları Aralık 1986'da Kazakistan'ın başkenti Almatı'da Rus Komünist partisinin icraatlarını protesto eden Türk gençleri ve bu protestoları bahane eden Komünist Rusların onlarca Türk gencini katlettiği olaylardır. Kazak Türk’ü onlarca gencin hatırasını bizlere Altınay Ana’nın katledilen başarılı bir üniversite öğrencisi olan kızı Lazzat’a duyduğu özlemin, onun yokluğunda çektiği acıların penceresinden gösteren bu güzel hikâyeyi duygulanarak okudum. Mağcan Cumabay’ın uzun süre sonra tekrar şiirlerini dinledim bu hikâye sayesinde. Bugün katil Çin neyse o zamanlarda Ruslar da aynısıymış. Değişmeyen tek şey Türk’ün mazlumluğunu bir kez daha hatırladım. Bir Günde Ölen Umutlar hikâyesi ise şair Almas Yıldırım’ın 1907’de Bakü’de başlayan ve Malatya’da son bulan çileli hayatı konu edinmiştir. Kalbim Çok Ağrıdı hikâyede katil Stalin tarafından suçsuz olmasına rağmen Pantürkist olduğu iddiasıyla katledilen ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov ile ilgili bilgileri yazar, Törekul Aytmatov’un eşi Nagima, kızı Rosa ve arkadaşı Tenirberdi’nin ağzından okura aktarıyor. Bu acıklı hikâye de bizleri Kırgız Türklerinin yaşadığı acıları ve Rusların gerçek yüzünü Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov’un katledilmesi üzerinden bir kez daha anlatıyor yazar. Rüya Gibi bir Gece hikâyesinde karşımıza Muallim Bey çıkıyor. Yine bir mazlum Türk coğrafyasındayız hikâyede Azerbaycan’da. Muallim Bey yani Ebulfez Elçibey’in kominist istibdat döneminde özgür Azerbaycan Türklüğü adına yaptığı çalışmalar duygusal bir dille anlatılırken ünlü müzisyenlerimizden Nesrin Sipahi ile ilgili bir anısı da hikâyenin anlamını daha da derinleştiriyor.
Canandan Uzak hikâyesi ünlü operet bestecisi Muhlis Sabahaddin Ezgi’nin kardeşi, besteci ve güfteci Tanburi Neveser Kökdeş’in hayatı anlatılıyor. Kitaba adını veren Güvercinköy hikâyesi ise Göğercin Efendi ile Mazruf Baba’nın efsanevi hikâyeleri anlatılırken kadim Anadolu Türk kültürüne atıfta bulunuluyor. Ah-Vah hikâyesi âşıklık şerbetini usulünce içen Mustafa Feryadi’nin Güldane’ye olan imkânsız aşkı anlatılıyor. Feryadi’nin Güldane’ye yazdığı iki güzel şiiri de hikâyede okuyoruz. Çitlembik hikâyesi ölen arkadaşlarının tehlikeli vasiyetini yerine getirmek için uğraşan üç arkadaşın yaşadıklarını anlatıyor. Kırmızı Ayakkabı, Ömrüm Şarkılarda Geçti, Kimse Kıpırdamasın, Sarılmayın, Uğurlama, Kırmızı Kır Kahvesinde Uyuyan Kâinat modern tarzda yazılmış akıcı hikâyeler. Yazar Beş Yüz Liralık Vatan da başka bir mazlum Türk toplumuna Irak Türkmenlerine odaklanıyor. Meryem Hanım’ın acı vasiyetini ve bu vasiyetin sebebini bu hikâyede öğreniyoruz. Yazar İki Resim hikâyesinde Suriye İç Savaşı ve bu savaşın en çok mağdur edilen toplumu Suriye Türkmenlerini anlatıyor. Manas’ın Yeniden Doğumu okuru Tanrı Dağları’na götürüyor. Türk kültürünün özü ile dolu akıcı bir hikâye. Eserin son hikâyesi Elefteria Kıbrıs’ta Rum mezalimi sırasında kurulun Bereketçiler hareketinin nasıl kurulduğu anlatılıyor.
Eserde oldukça sadece ve anlaşılır bir Türkçe kullanılmış. Hikâyelerde Türkçemize zarar veren, dilimize sonradan giren yabancı kelimeler neredeyse hiç kullanılmamış. Bunun yanında Türkçenin inceliklerini yansıtan kelime ve cümlelere bolca rastlanmaktadır. Eserin kapağı standartlara uygun kalitede ve eserin içeriğiyle uyumludur. Kitapta kaliteli kitap kağıdı kullanılmıştır.
Özellikle Türk Dünyası’na ilişkin yazılan hikâyeleri ve biyografik hikâyeleri oldukça beğendim. Müzik konusunda oldukça verimli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yazarın sıkı bir müzik zevki ve bilgisi olduğu aşikâr. Eserde adı geçen müzik eserlerini dinlemek bile okura belli bir müzik zevki ve bilgisi aşılıyor. Tarihten günümüze mazlum Türk topluluklarını anlattığı hikâyeler ise takdire şayan nitelikte ve özellikle gençlerimizin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Bu eser hem akıcı üslubu hem genel kültür birikimi açısından zenginli hem de Türk Dünyasına verdiği önem açısından okunması gerektiğini düşündüğüm başarılı hikâyelerle dolu. Bundan dolayı herkese tavsiye ederim.