Senem TURGUT

Tarih: 21.03.2017 08:26

GEÇMİŞTEN GELEN ÇAĞRI

Facebook Twitter Linked-in

?´Uyanın yavrularım´´ diyerek, annem girdi odamıza. Ben ve iki erkek kardeşim aynı odada yatıyorduk. Ben yataktan doğrulurken, kardeşlerim de yataklarında kıpırdanmaya başladılar. Annem ışığı açmadı ve hala odamız karanlıktı.

            ?´Ne oldu anne?´´ diye sormaya fırsat bulamadan, annem elinde bir fenerle, benim ve kardeşlerimin sedir altında duran eşyalarımızı karıştırmaya başladı. Kardeşim Kenan´ın okula giderken kullandığı sırt çantasına,  birkaç parça eşya tıkıştırdı. Hepimiz uyku sersemi annemi izliyorduk ve annemin hareketlerine anlam veremiyorduk. Korkudan soru da soramıyorduk.

            Neden sonra annem bize dönüp, ?´Çıkardığım kıyafetleri giyin ve soru sormayın.´´ dedi. Sessizce annemin çıkardığı eşyaları fener ışığı altında giymeye başladık. Neler oluyordu bilmiyorduk. Sadece annem ne diyorsa onu yapıyorduk. Biz üstümüzü giyinirken annem iki battaniyeyi bir çarşaf içine bohçaladı. En küçük kardeşim Tezcan çişi geldiği için mızıldanmaya başladı. Aslında bizim kullandığımız tuvalet bahçedeydi ama annem geceleri dış kapıyı kilitlediği için banyodaki lazımlığı kullanırdı kardeşlerim. Annem Tezcan´ı fenerle yan taraftaki banyoya götürdü. Tezcan susmuştu ve annem bir pazar filesi de yiyecek hazırlayarak, dış kapının yanına koydu.

Fenerin ışığını duvardaki saate tuttum ve saat ikiyi on geçiyordu. Bu saatte neden kalkmıştık ve neyin hazırlığını yapıyorduk bilmiyordum.  Babamın İzmir´e gidişinden bu yana üç ay geçmişti ve biz evden pek dışarı çıkamıyorduk, zira annem hep tedirgindi. Komşularla az görüşüyorduk. Annemin dokuduğu kilim ve seccade türü halılar sayesinde geçimimizi sağlıyorduk. Zaten buralı da değildik. Sahi biz nereliydik?

Muş´un Varto ilçesine Kenan doğduktan sonra taşınmışız. Ben o zaman üç buçuk yaşındaymışım. Kenan ise on altı aylıkmış. Aslında babam Suriyeli Arap bir aşiretin torunu. Annem ise Mardin Kızıltepeli. Annem kuma bir kadının tek kızı ve bu yüzden hiç rağbet görmemiş ailesi tarafından. Zaten annesi de doğumda ölmüş. Hep ezmişler, horlamışlar annemi. Annemle babam bir düğünde karşılaşmışlar ve babam anneme o düğünde âşık olmuş. Babam Suriye´ye döndüğünde durumu babaanneme açmış ve aşiret torunu olmasının avantajıyla; Türkiye´deki on dört yaşında olan annemi, beş kilo altın karşılığı gelin olarak Suriye´ye getirmiş. Babam o zaman yirmi iki yaşındaymış. Babam annemi gerçekten sevmiş ve sevgisinin karşılığını da annemden mutluluk olarak almış.

Anneme tuvalete gitmek istediğimi söyledim ve Kenan´la birlikte dış bahçeye çıktık. Her yer zifiri karanlıktı ve annemizin bize tuttuğu fener ışığında tuvalete kadar gittik. İlk önce kardeşim girdi ben bekledim, sonra ben girdim kardeşim bekledi. Sonra bahçedeki kuyudan su çektik ve hem ellerimizi, hem de yüzümüzü yıkadık. Annem elinde iki adet bidonla yanımıza geldi ve ?´bunları doldurun,´´ dedi. Ben kuyudan su çıkardım kovayla, Kenan da bidonları doldurdu.

Mevsimlerden bahar olmasına karşın hava serindi ve suyla oyalanmamız içimi ürpertti. Varto´nun bahar havası bile çok soğuk oluyordu. Kar yeni yeni erimeye başlıyordu dağlarda. Hemen içeri girip, yatağımın içine daldım olduğum gibi. Kardeşlerimde yataklarının içinde oturuyorlardı. Annem bir bizim odaya, bir kendi yatak odasına ara sıra mutfağa dalıp çıkıyordu. Elinde ki fenerin ışığından annemi takip edebiliyorduk.

Taşınıyor muyduk acaba? Ama ev yeni sayılırdı ve eşyalarımızı yeni yeni alıp yerleştiriyorduk daha.

Bundan bir sene öncesine kadar tarihi sayılabilecek, virane bir evde oturuyorduk. Hani damında otlar biten, taşla kerpiç karışımı, yıkılmamak için direnen evler vardır ya, işte öyle bir evdi oturduğumuz ev.  Varto´nun çıkışına doğru, PTT caddesi üzerinde ki son sokakta bir evdi. Sadece büyük bir odası vardı, birde yan tarafında ambardan bozma bir mutfağı vardı. Mutfağın bir köşesinde ise kalın perdelen ayrılmış bir banyo. Gerçi annem bizi hep odada leğen içinde yıkardı. Bir tek yazın iki ay gibi bir süre mutfaktaki banyoda yıkanırdık. Tek göz odalı eski evimizin geniş bir bahçesi vardı. Bahçede tavuk ve koyun beslerdik.

Sonra bir gün evin yıkılmasına dair bir yazı geldi ve biz o evden şimdiki oturduğumuz evimize taşındık. Yaklaşık olarak eski evde yedi sene oturduk. Hatta Tezcan çişini söylemeyi o eski evin bahçesinde öğrendi. Bu eve taşındığımız zaman tavuk, koyun ve kuzuları sattık.

Sokaktan geçen bir araba sesi duyduk. Annem hemen yanımıza geldi ve sessiz olmamız gerektiğini söyledi. Hepimiz sessizce yataklarımızın içinde oturuyorduk. Sonra sokağa bakan bahçe kapımız açıldı ve annem odadan çıktı. Dış kapının açılma sesini duyduk ve bir erkek sesi geldi inceden. Babam oda kapısını açınca sevinçten çığlık atmak istedik ama annem uyardı yine bizleri. Babam hepimizi kucakladı ve hepimizi tek tek öptü. Bizde babamızı öptük. Üç ay içinde ne kadar zayıflamıştı.

?´Hadi çocuklar bakalım, sizi almaya geldim.´´ Dedi. ?´Hep birlikte İzmir´e gidiyoruz. Artık orada okula gideceksiniz ve orada yaşayacağız.´´

Zaten ben ilkokul dörtte, Kenan ilkokul ikideydi. Tezcan ise henüz okula gitmiyordu.

Hepimiz şaşkınlıkla babama bakıyorduk. ?´Neden baba?´´ diye sordum. Babamdan cevap alamadığım gibi, annem tarafından da susturuldum.

Parkelerimizi giydik. Biz çocuklar, kendine göre taşıyabileceği ağırlıkta eşyayı aldık. Babam en ağır eşyaları yüklendi ve geriye kalan toplanmış eşyaları da annem aldı. Bütün eşyalarımızı öylece bıraktık evimizde. Hatta babam kapıyı bile kilitlemek istemedi ama annemin ısrarı üzerine sokak kapısını kilitledi.

Evimizden yaklaşık elli metre uzaklıkta beyaz bir Toros taksiye yükledik eşyaları. Bu gece, sokak lambaları da yanmıyordu. Toros taksinin, şoför koltuğunda tanımadığım bir adam oturuyordu. Babamdan daha genç gibi duruyordu. Zira şoför arkaya hiç dönmedi. Çünkü annem, ben ve kardeşlerim arka koltuğa yerleştik. Babam ise ön koltukta oturuyordu. Araba çalıştı ve bizim gece yolculuğumuz başladı.

            Arabanın arka camından evimize baktım ve sessizce ağlamaya başladım. Kimden? Niçin kaçıyorduk bilmiyordum ama çocuk ruhumda fırtınanın yakın olduğunu hissedebiliyordum.

Uyumamak için direniyordum. Hava hala çok karanlıktı. Bir nehir köprüsünden geçtik. Nereye gittiğimizi bilmeden, camdan dışarısını izliyordum. Ay ışığı bazen bulutların arasından görünüyordu. Ama bizim kaçışımızı gizlemek ister gibi genelde bulut arkasında duruyordu. Dağların aralarından, bazen asfalt yoldan bazen de toprak yoldan gidiyorduk.

Tezcan annemin kucağında, Kenan da benim dizlerimde uykuya daldılar. Annem de yüzünü camdan dışarıya çevirmiş, sanırım sessizce ağlıyordu. Taksinin içinde kimseden çıt çıkmıyordu. Ve ben bu suskunluğa daha fazla dayanamadım, uykuya daldım.

Kâbus desem, o kadar korkunç değil? Rüya desem korku dolu bir rüya?

Aksakallı bir dede, bir mağara önünde durmuş beni çağırıyor. ?´Hayır´´ diyorum. Kaşlarını çatıyor. Benimle hiç konuşmuyor. Sadece mimiklerinle ve el işaretleriyle anlatıyor derdini. Sonra bana elini uzatıyor ve ben kaçtıkça o el arkamdan geliyor. Aksakallı dede hala mağaranın önünde ama ben kaçtıkça eli arkamdan uzayıp geliyor. Ve ben annemin beni tokatlaması sonucu bu rüyadan sırılsıklam ter içinde uyanıyorum.

?´Yine aynı rüyayı gördüm anne´´ diyerek ağlamaya başladım. Annem yatağımın başucunda oturmuş saçlarımı okşuyordu. ?´Geçecek annecim, bu rüyanın da bir hikmeti vardır elbet. Sabredip bekleyelim.´´ Dedi yanağımı öperken.

?´Hadi kalk artık. Yarın atamalar açıklanacak ya? Hayır, olsun diye lokma dökelim bugün?´´ diyerek odamdan çıktı.

Yıllardır aynı rüyayı görüyordum ve nedenini bir türlü çözemiyordum. İlk kez Varto´dan kaçtığımız gece, Toros takside gördüm bu rüyayı. Sonra ne zaman sıkıntılı olsam hep bu rüyayı gördüm. Hatta birkaç kez annemle İzmir´in çeşitli semtlerinde oturan hocalara bile gittik. Ama ne çare, ne o rüyayı görmekten, ne de rüyanın etkisinden kurtulabildim.

Biz İzmir Menemen´e yerleştikten sonra başka bir yere taşınmadık. Sadece menemen içinde kiralık evden, ben liseyi bitirdiğim yaz dört odalı kendi evimize taşındık.

İzmir´e taşındığımız zaman, babam ve annemin isimleri, aynı zamanda hepimizin Soy isimleri değişti.  Daha önceleri babam Şarani Hüseyin Salah iken Şinasi ___ annem de Ebral iken Emel ___ oldu. Soy isimlerimizi hala saklamakta yarar görüyorum. Çünkü babam kan davasından dolayı hem ailesini, hem de ülkesini terk edip Türkiye´ye yerleşmiş. Sırf ailesini korumak için aşiret torunu olan babam çok fakirlik çekti. Ama onuru sayesinde bizleri kimseye muhtaç etmeden bu yaşa getirdi.

            Babam bir fabrikada işçi olarak işe girdi. Tıpkı Muş Varto´da olduğu gibi zamanla eşyalarımızı aldık evimize. Biz büyüyünce annem de Menemen hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalışmaya başladı.

 Ben ve kardeşlerim okullarımızda hep başarılıydık. Hatta dershanelere burslu olarak gittik hep ama Tezcan hepimizden zeki çıktı. Geçen yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanarak hepimizi şaşırttı. Çünkü sadece okulda ders dinleyen evde ise sürekli kitap okuyan bir çocuktu. Lise sonda sayısala önem verince sonuç şahane oldu.

Kenan hayata kısa yoldan atıldı. Sağlık meslek lisesini bitirdikten sonra KPSS kazanıp, Aydın Devlet Hastanesinde ATT olarak işe başladı. Kenan da dışardan Açık öğretim 3. Sınıfta okuyor.

Ve ben? Dokuz Eylül Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü dereceyle bitirdim. Ama iki kez KPSS azizliğine uğradım ama boş durmadım tabi. Yazları bir otelde Resepsiyon görevlisi olarak, kışında ücretli öğretmenlik yaparak aileme katkıda bulunuyordum. Sonuçta ?´hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için´´ sloganı bizim ailemiz için yazılmıştı sanki.

Yarın atamalar olacak ve ben bu sefer çok ümitliyim. Çünkü KPSS sonucum doksan iki. Bu sefer de olmazsa özel okula başvuracağım artık. Daha fazla beklemek istemiyorum. ?´Ebru? Hadi kızım? Gelsene?´´

Yattığım yerden kalkarak doğruca mutfağa annemin yanına gittim.  Annem lokma hamurunu daha önceden karıştırdığı için, hamur kabarmış ve annem lokma pişirmek için hazırlanmıştı. Mutfağın balkona açılan kapısının yanında, piknik tüpünün üstünde tavaya yağ koyduktan sonra, hamuru yan tarafına yerleştirdi. Oturmak için altına alçak bir tabure aldı ve benim oturmam içinde bir tabure karşıya yerleştirdi. Annem hamurdan ufak bir parça yağın içine attı ve yağın kızgınlığını kontrol etti.

Besmele çekti ve bana göz kırparak ?´Hadi başlıyoruz.´´ Dedi. Annem seri bir şekilde hamurdan parçalar kopararak yağın içine atmaya başladı. Bende kızaran lokmaları alt-üst yaparak, kızaranları yağdan çıkartıp tepsiye boşaltıyordum. Arada annem ´´Allah´ım kızımın tayini çıksın bu sefer,´´ diye dua ediyordu.

Lokma yapması bitince, annem ortalığı toplarken, bende apartmandaki komşularımıza lokma dağıttım. Tüm komşularımız benim için dua edeceklerini söylediler.

Akşam olunca babam ve Tezcan eve geldiler. Bir Kenan yoktu aramızda ama her gece onunla da görüntülü konuşuyorduk. Hepimiz mutlu yuvamızda gülüşerek, muhabbet ederek akşamı geçirdik. Yatağıma yattığım zaman kendim için ve benim gibi atama bekleyen arkadaşlarım için dua ettim. Heyecanlı değildim ama yine de yarın ki sonucu merak ediyordum. Allah hakkımızda hayırlısını versin diyerek uykuya daldım.

 Sabahın yedisinde önce annemle babam işlerine gittiler. Sonra Tezcan üniversiteye gitti. Bu gün için çalıştığım okuldan izin almıştım, okula gitmeyeceğim için en son ben kalktım. Kahvaltımı yaptıktan sonra kahvaltı masasını toplayıp bulaşıkları yıkadım. Saat henüz sekiz buçuktu ve bu saatte bilgisayar başına oturdum. Ara ara TC kimlik numaramla kontrol ediyordum ama hiçbir değişiklik yoktu saat on gibi evi süpürdüm ve bir makine çamaşır yıkadım. Süpürge bitince çamaşır makinesi de durdu. Çıkan çamaşırları balkonda ki tellere asarken, içerden telefon sesini duydum. İki parça daha çamaşırı astıktan sonra boş sele ile içeri girdim.

Telefon tekrar çalınca açtım. Üniversiteden yakın arkadaşım Ülkü arıyordu. Sanırım oda sonucu merak etmişti. Havadan sudan biraz konuştuktan sonra bana tekrar şans dileyip telefonu kapattı. Ben tekrar bilgisayar başına oturdum. TC kimlik numaramı yazdım ve ekran açıldı. Ve? Atanmıştım sonunda. Allah´ıma şükrederken bir taraftan da annemi arıyordum.

?´Anne atandım sonunda?´´ dedim. Annem sevinçten ağlayarak ?´Nereye atandın kızım?´´ diye sordu. ?´MUŞ´´ dedim anneme gözyaşlarımı silerken. Kısa bir sessizlikten sonra annem ?´Tamam kızım, hayırlı olsun. Eve gelince konuşuruz.´´ Dedi ve telefonu kapattı.

Sonra babamı aradım. Ama açmayınca mesaj gönderdim. Babam genelde çalışırken telefonunu açmazdı. ?´Prensip meselesi´´ diyordu.  Ama mesajımı görünce mutlaka beni arardı. Sonra Kenan´a ve Tezcan´a mesaj attım. Uygun olduklarında mutlaka bana geri dönerlerdi. İçim içime sığmıyordu. Üniversiteden birkaç yakın arkadaşıma da mesaj attıktan sonra duş almak için banyoya girdim.

Telefon çalmaya başladığında, duştan çıkmış saçımı kurutuyordum. Telefondaki babamdı ve çok sevindiğini söyledi. Ama muş değil de farklı bir il çıksaydı daha çok sevineceğini belirtti ve yine de vardır bir hikmeti deyip benim sevincime ortak oldu.

Sırasıyla Kenan, Tezcan ve arkadaşlarımla da konuştum. Hepsi sevincime ortak oldular.  Çok ama çok mutluydum.

Gerekli evrakları iki hafta içinde hazırladım, babam iş yerinden izin aldı, benimle birlikte yola çıkmak için saatleri saymaya başladı. İlk defa babamı bu kadar tedirgin görüyordum. Muş demek bizim için gizli mazi demekti.

            Yirmi saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Muş´a vardık. Önce eşyalarımızı öğretmenevine bıraktık, karnımızı doyurduk (Muş köftesini mutlaka tatmalısınız Muş´a gittiğinizde) ve Milli Eğitim Müdürlüğüne evraklarımı teslim etmek için gittik.

            Aslında Muş merkezde bir okula atanmıştım fakat sonradan yapılan bir değişiklikle Varto ilçesi Ulu Sırt İlköğretim Okuluna atamam yapılmış. Babam bir şokta orada yaşadı. Hatta korkusu yüzüne vurdu ve yüzü bembeyaz oldu. Çok korktum. Babam bizim çınar ağacımızdı. Ona bir şey olursa yuvasız kalan kuşlar gibi darmadağın olurduk.

            Neyse ki babam kendini çabuk toparladı ve müdür beyin görevlendirdiği bir araçla Varto´ya, atandığım okula gittik.

            Aman Allah´ım. Varto ne kadar değişmişti. Tek tük kalan eski evlerin yerlerini apartmanlar almıştı. Çarşısı büyümüş ve modern bir görüntüye kavuşmuştu. Hele atandığım okul. Yepyeni bir bina ve nerde biliyor musunuz? Hani bizim çatısı otlu evimiz vardı ya, hani tek göz odalı? İşte o arsanın üstünde okul binası ve yanında da lojman öğretmenler için. Babamın içi de rahatladı sanırım yüzü gülmeye başladı.

            O geceyi okul müdürünün misafiri olarak Varto´da geçirdik. Yıllar sonra Varto´da olmanın mutluluğu ve yorgunluğu ile bir arada uykuya daldım.

            Ve Aksakallı dede rüyamda benim saçımı okşuyordu ve ilk kez benimle konuştu. ?´Hoş geldin Öğretmen Hanım?´´

            Ve bende cevap verdim. ?´HOŞ BULDUK...´´

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —