Mustafa Ali ÖZTÜRK


EVSİZLER ŞARKI SÖYLER ÜZERİNE

Öykü, edebiyatın en çok takip edilen özel türlerinden biridir. Öyküler, insana ait, insanla ilişkili pek çok konuyu kendine konu edinmektedir.


Öykü, edebiyatın en çok takip edilen özel türlerinden biridir. Öyküler, insana ait, insanla ilişkili pek çok konuyu kendine konu edinmektedir. Öykünün esas amacı öğretici olmak olmasa da öyküler vasıtasıyla, yaşama ve insan ilişkilerine dair pek çok şey öğrenilebilir, öğretilebilir. Ayrıca öyküler nesilden nesile kültür aktarımında bulunan ve yazıldığı dilin gelişiminde başat rol oynayan en önemli edebi aktörlerden biridir. Bu yazımda bu kültür aktarımına ve dilin işlenmesine, gelişmesine ve yeni nesillere aktarımına dair güzel bir örnek olarak gördüğüm bir eseri Gülhan Tuba Çelik’in yazdığı Evsizler Şarkı Söyler adlı eserini tanıtacağım.

Gülhan Tuba Çelik’in öyküleri ve çeşitli yazıları uzun zamandan beri Post ÖyküMahalle MektebiHece ÖyküTürk Edebiyatı ve İtibar gibi edebiyat dergilerinde yayınlanmaktadır. Yazarın ilk kitabı olan toplam 118 sayfa ve yirmi müstakil öyküden oluşan Evsizler Şarkı Söyler İZ yayıncılık etiketiyle 2018 yılında raflardaki yerini almış.

Kitabın ilk öyküsü olan Evsizler Şarkı Söyler evsiz bir insanın yaşamından yola çıkarak kadim derviş geleneğimize kadar uzanıyor. Öyküde karakter evinin önündeki bankta yaşayan bir evsizle ilgili gözlemlerini anlatıyor. Aynı hikaye içinde Horasan'dan Anadolu’ya evini yurdunu bırakıp gelen Seyyid Bayram Veli ve kardeşi Kurt Musa’nın Konya’nın Hâdim ilçesine bağlı Dedemli köyünde son bulan hikaye içindeki hikâyelerini anlatılırken insanı ister istemez Türk masallarının ve mitolojisinin içine doğru düşsel bir yolculuğa çıkarıyor. “Yazar Evsizler Şarkı Söyler hikâyesinin finalinde günümüzde toplumun kaybettiği insan sevgisine vurgu yapılıyor. Evsiz kişinin varlığından bile rahatsız olan kibirli insanın haddini aşması konu edinilirken, Evsiz’in sorduğu soru ve aldığı cevap insanı düşündürüyor.

Yazar ‘Sular ve Çocuklar’ öyküsünde takıntılı bir kahramanın gözünden görüyor dünyayı. Devamlı ellerini yıkayan, bunun için su dolu şişelerle gezen, kimseye dokunamayan bir obsesifin gözünden görmeye çalışıyor hayatı. Öyküdeki mekânlar ve karakterler canlı bir şekilde tasvir edilirken kimsesizlik duygusu derin bir şekilde işleniyor öyküde.

Yazarımız ‘Duvar’ adlı öyküsünde ise bizleri Almanya (Berlin Duvarı) ile Anadolu (Anadolu’da küçük bir köy) arasında duygu dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Gurbetçilerimizin ruh dünyasını göstermeye çalışıyor öyküde. Anadolu’dan başlayan ve gurbet elde devam eden gurbetçilerimizin yaşadığı zorluklara öykü sanatının sınırları içinde ustaca değiniyor. Berlin Duvarının diplerinde yaşanan acı bir hayatın Anadolu’da başlayan buruk hikâyesi bir film şeridi gibi akıyor öyküde.

Yazar ‘Bekâra Oda Verilir’ öyküsünde bizim sokaklarımızı ve emekçilerimizi anlatırken abartma sanatının inceliklerinden yararlanıyor. “Avuçlarımızda bir dünya taşırdık.” (s.24) ‘Sabahı Beklerken’ öyküsünde müzmin platonik bir aşığın bir ömür içinde taşıdığı aşkının ruhuna tesiri ve bu tesire bağlı olarak ruh dünyasından yansıyanları işliyor. Okuru İstanbul sokaklarında gezdirirken İstanbul’daki dinler arası saygıya ve yardımlaşmaya değiniyor. “(…) Koyunlar salınmazdı ama. Ya Yahudi yetimhanesine bağışlanırdı ya da Çarşamba’daki Kur’an kurslarına.”  

Yazar bizleri ‘Mucize, Muvakkit ve Ekim’ öykülerinde Anadolu insanının adetlerinin, inanışlarının ve Anadolu’da insan manzaralarının arasında gezintiye çıkarıyor. ‘Merdiven’ adlı öyküsünde şizofren bir kahramanın takıntılarını ilgi çekici bir şekilde anlatıyor. ‘Kürt’ öyküsü biraz toplumsal bir özeleştiri içeriyor. ‘Duman’ öyküsü ise acı bir Anadolu gerçeği olan pavyon kültürünün ve söndürdüğü ocakların hikâyesini anlatıyor. ‘Yılan’ öyküsü gösterdiği şiddetle bir ailenin başına kâbus gibi çöken babanın hazin sonunu anlatıyor. ‘Kamera’ öyküsü küçük bir kızın hayal dünyasında kendisini kameraya kaydettirmesini tatlı bir üslupla anlatıyor. ‘Kıran Artıkları’ öyküsü iki eski asker kaçağının hikâyesi. ‘Yol’ öyküsündeki Çiçekli Teyze’nin çiçek saksılarının ile Pazar yerinin canlı betimlemeleri insanın gözünde canlanıyor. ‘Sesler, Çizgi, Babaannemin Sandığı, Çiçeklerden Yazılmış ve Beklemek’ öyküleri de okuru duygudan duyguya sürükleyen, berrak tasvirleriyle okuru içine çeken içerik açısından dopdolu öyküler.

     Yazar öykülerinde mekân olarak okuru Anadolu’nun içlerinden alıp İstanbul sokaklarında gezdirirken aniden Berlin Duvarı’nın diplerine kadar götürüyor. Mekânlar çok canlı bir şekilde betimleniyor. Öyküleri okuyanlar adeta olayların yaşandığı mekânları sanal gerçeklik gözlüğü takmışçasına hissedebiliyorlar. Yazar söz sanatlarını öykülerinde ustalıkla kullanıyor. Bu da öykülerin anlam derinliğine, ilgi çekiciliğine ve anlatım gücüne yansıyor.

     Yazar eserinde kendine özgün bir üslup oluşturmayı başarmış ve sağlam bir retorik geliştirmiş. Bu bağlamda yazarın dili oldukça sade ve metinler kolay anlaşılır bir dille yazılmış. Cümlelerin kuruluşundaki titizlik ilk öyküden itibaren kendini hissettiriyor. Öykülerdeki olaylar birinci kişi ağzından modern öykünün imkânları dâhilinde anlatılmış.

     Kapak tasarımı kitabın içeriğine uygun. Kitaba adını veren ‘Evsizler Şarkı Söyler’ öyküsü başta olmak üzere eserin tümünü kapsayan bir görsel. Eser dikkatle yayıma hazırlanmış. Eseri basılırken kaliteli kağıt kullanılmış, gözü yormayan bir yazı karakteri seçilmiş ve basım hatası da neredeyse hiç yapılmamış. Şekil olarak mükemmele yakın bir kitap.

     Öykülerinde Türk toplumunun olumlu ve olumsuz yönlerini açık yüreklilikle ortaya koyan yazar bu eserinde özellikle toplumumuzun kaybolan hasletlerine ince dokundurmalar yapıyor. Eser modern zamanların samimi olarak eleştirisini yaparken geçmiş zamanların yürek burkan yaşanmışlıklarını da öykülerinde anlatmaktan geri durmuyor. Okuyanlar tarafından oldukça beğenilen bu eser 2019 yılında ikinci baskısını yapmıştır. Ayrıca eser Fakir Baykurt Öykü Yarışması Ödülünü de alarak kalitesini ortaya koymuştur. Okumayanlara gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.