Çiftçilik dünyanın en eski mesleklerinden biridir. 12 bin yıl önce verimli Orta Doğu topraklarında başlayan hatta insanoğlunun yaratılışına dayanan çiftçilik, dünyanın farklı bölgelerinde birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıktığı tarihsel olarak bilinir. Her bölgede keşfedilen çiftçilik türü farklı ürünlerle yapılmıştır. Çiftçiliğin türü, boyutu büyük ölçüde yerel bitkiler ve hayvanlar tarafından belirlenir.
Çiftçilik, eski yıllarda yani bizim çocukluğumuzda aile sanatı idi. Köylerde tütün ekilir, ailede bulunan 7'den 70'e her fertten medet umulurdu. Bu nedenle tütün üretimine aile ziraatı denirdi.
Ayrıca köylerde ailenin ve evde barındırdıkları hayvanların ihtiyacını karşılayacak gıda ürünleri yetiştirenleri de 'RENÇBER' denirdi. Her ne kadar TDK'da anlamı 'ÇİFTÇİLİK' olsa da Rençber ile çiftçiyi insanlar iki ayrı anlamda kullanmakta. Son yıllarda özellikler kırsal köylerde yaşayan insanlar haylazlaştı, ihtiyacı olan eti, sütü, tavuğu, yumurtayı, sebzeyi, meyveyi ve hatta ekmeği çarşı-pazardan, şehirden taşıyor. Hayatlar kolaylaştı ama sağlıklı yaşam elimizden gitti.
Çiftçilik emek isteyen bir zanaattır. Toprak o kadar cömert ki, dökülen her damla alın terinin karşılığını verir. Çiftçiler güneş batana kadar çalışmazlar, iş bitene kadar çalışırlar. Onlar için hiç bir zaman mesai mefhumu yoktur.
Benim burada bahsettiğim çiftçi 20-30 dekar ile çiftçilik yapanlar. Bu anlattıklarımız karnını doyurma ve evdeki çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını karşılama mücadelesi verenler. Yoksa 50-100-200-300-500 dekar arazide zirai üretim yapanların tuzu kuru, onlar bilinçli tarım yaparsa parada kazanır sermayede artırır.
Velhasıl çiftçinin işi bitmez; yalnız yağmurda, karda, bir de arifede, bayramda dinlenir. Kitabına eğilmiş çocuk, aşını pişiren kadın, tarlasını süren çiftçi, tezgâhtaki sanatkâr dedikodu yapmaya ve fenalık düşünmeye vakit bulamaz. Onlar hep işine odaklanır.
Çiftçinin ürünü her yıl bir afete uğrar. Ya da tüccarın gazabına. Eskiler bilir pamuğun 'beyaz altın olduğu yıllarda özellikle Yılmaz mahallesi çiftçisinin çarpıldığı Koza firması vardı o günün parasıyla milyarlarca parası batmıştı pamuk üreticisinin. Keza aynı şekilde Salihli'den olduğu söylenirdi o yıllarda ağırlıklı olarak Koldere kasabasında Mısır üreticisinin ürününü alıp milyarlara varan dolandırma olayları. Heybeli Mahallesi’nde konserve işletmelerine çarpılan üreticinin biber üreticinin paraları. Diğer köylerde ise kavun karpuz üreticisinin uzak şehirlerin hallerinden gelen tüccarın tokadının acısı hala yüzlerinde. Bu çarpılma olayları saymakla bitmez. Çiftçi ne yapsın her yıl ya afat olur ya fiyat düşük olur ya da tüccara çarpılır. Hep gelecek yıla umut bağlar. Durum böylece sürüp gider.
Bu nedenle atalarımız ne güzel söylemiş; "Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış!..."