CANIMIN BİR PARÇASI (III)
Yakın arkadaşım Didem´i aradım. Eğer müsaitse bir kafeye gidip biraz zaman geçirmek istediğimi söyledim. Kabul etti. Masum kafe de buluşmak üzere sözleştik Didemle. Duşa girdim. Kapı çaldı gibi geldi ama suyun sesinden tam anlayamadım. İki gündür zil çalışmıyordu zaten. Sanırım basamakları yıkayan çocuklar zil panosuna su kaçırmışlardı. Yöneticimizde ameliyatlı olduğundan ilgilenememişti.
Kıyafetlerimi giyip, saçımı kuruttum. Zira yaş aldıkça hastalıklar mazeretsiz girmek için ayakta bekliyorlardı. Günlük cilt kremimi yüzüme yedirip, hafif bir makyaj yaptım. Oldum olası ağır makyajı sevmedim zaten. Baharlık hırkamı ve kol çantamı yanıma alıp kapıya yöneldim. Vestiyerden aldığım mevsimlik siyah ayakkabılarımı giyerken bir taraftan da boy aynasında şöyle bir kendime baktım. Emekli, kırk beş yaşında, bir cumhuriyet kadını gördüm aynada. Ve bu memnun ifadeyle kapıyı açtım. Bir not buldum yerde...´´ÖZÜR DİLERİM´´ yanında ise yan apartmandaki birinci kat komşunun balkonundan aşırma bir beyaz gül. Çünkü beyaz gülün bir sere kadar dalı vardı ve yaprakları yoktu. Bu yüzden çiçekçiden değil de komşudan ödünç alınmış bir gül olduğuna kanaat getirdim.
Kafam karıştı. Büyük ihtimalle Keremden olduğunu umarak, gülü ve notu vestiyere bıraktım. İkinci katta oturduğumuz için merdivenlerin ışığına bastım ve inmeye başladım merdivenlerden. Tam apartman kapısından sokağa çıktım, başım dönmeye dengemi zor sağlamaya başladım. Yüreğim sıkıştı içimde. Midem mi bulandı? HAYIR? Tansiyonum düştü herhalde. Bugüne kadar grip dışında herhangi bir hastalığım olmadı ama?
Çantamda cep telefonum çalmaya başladı. Kendimi toparlayıp kol çantamdan cep telefonumu çıkardım. Yabancı bir numara arıyordu. İçimdeki sıkıntıdan dolayı telefonu açma gereği duydum. Ve telefondaki ses, oğlumun kaza yaptığını ve hastaneye kaldırıldığını haber veriyordu. Elim ayağım buz kesti. Bir an aklım durdu. Kalbim hızla atmaya, kulaklarım uğuldamaya ve nefesim tükenmeye başladı sanki?
Ve gözlerim de yaşlar bağırmaya başladım?
´´OĞLUM? OĞLUM? OĞLUM?´´
Gözlerimi hastanenin acilinde açtım. Beni kim getirdi, neyle geldim, nasıl geldim bilmiyorum. Kolumdaki serumun yarıya indiğini fark ettim ve en azından bir saattir burada olduğumu düşündüm. Başıma gelen doktoru tanıdım. Demek ki Kerem´in çalıştığı hastaneye getirmişlerdi beni. Sonuçta mahallemizdeki komşularımız, Kerem´in çalıştığı hastaneyi biliyorlardı.
Hemen Kerem´i sordum başıma gelen doktora. Beni hemen oğlumun yanına getirmesini istedim. Kaza yaptığını öğrendiğimi söyledim. Gözyaşlarım sel gibi akıyordu. Doktor benim sakin olmamı söylüyordu. Kerem´in ameliyata alındığını ve sadece kolunda ve bacağında kırıklar olduğunu söyledi.
Allah´ım yardım et. Oğlumu bize bağışla Allah´ım.
Aklımda olan tüm duaları okudum. Yattığım yer batıyordu bana. Ben burada yatacağıma oğlumun yanında olmalıydım. Ameliyattan çıkınca beni görmeliydi. Derhal bu yataktan kalkmalıydım.
Tam doğrulmaya çalışırken doktor yine başıma geldi. ´´Elif hanım lütfen yatar mısınız´´ dedi. ´´Serumunuz bitinceye kadar en azından?´´
Devamı yarın...