AŞK NEDİR SİZCE? (IV)
Ben bütün gece denizde yüzdüm. Deniz mavisi gözlerde kayboldum. Deniz ve gözler bütün gece titrememe neden oldular.
Ben aşkı bilmezdim,
Bir çift mavi gözü görmeden önce.
Yürek nasıl çarparmış hissetmezdim,
Denizin mavisinde kaybolmadan önce.
Gecenin sabaha açılan kollarında, hoş bir düş bahçesinde ben âşık mı oluyordum? İlk görüşte aşk bu muydu? Hadi canım. Huyunu suyunu bilmeden, ne iş yapar bilmeden sadece gözlerine bakarak âşık mı olurdu insan?
Ter içinde uyandım. Hala sabahın ışıkları üzerimize gelmiyordu. Annem de uyandı. Diğer odadan çatal, tabak sesleri geliyordu. Şermin de açtı gözlerini. Sedef hala uyuyordu. Şermin hemen kalktı. ´´ Kahvaltı hazır mı bir bakayım? ´´ dedi. ´´ Size haber veririm.´´
Kapıdan çıktı. Annesiyle konuştuğunu duydum. Kapıdan kafasını uzattı. ´´Kahvaltı hazırmış,´´ dedi. Duvardaki saat sekize yirmi vardı. Hayret, çok dinç hissediyordum kendimi. Oysa bütün geceyi yarı uyur yarı uyanık geçirmiştim.
Annemle beraber sessizce yer yatağını topladık, çarşafları katladık ve öylece bırakıp odadan çıktık. Önce annem girdi tuvalete sonra ben. Aynaya baktığımda gözlerimde bir ışıltı vardı. ´´ Hadi canım abartma ´´ dedim kendi kendime. Kahvaltıdan sonra hazırlanıp düğün evine gittik. Kızlar kuaföre gittiler, ben annemle kaldım. Bütün gün ne Eşref´i ne de Ağabeyimi görmedim. Biraz yardım edelim dedikçe, bizi oturttular.
?Siz misafirsiniz.´´ dediler hep. Biz de annemle bütün gün oturduk.
Gece olunca, annemle yeni aldığımız bluzu ve eteği, yeni ayakkabılarımı giydim. Liseden mezun olduğum için annemin hediye olarak aldığı altın kolyemi taktım. Çok mutluydum. Mutluluğum yeni giysilerimin bana yakışmasından mıydı acaba? Yoksa yüreğim bana oyun mu oynuyordu.
Az ilerdeki meydanda düğün kurulmuştu. Annem Ağabeyimi bütün gün merak etti. Ama erkek olunca ardına düşüp aranmıyordu. Ben, gün boyu yok olsam, Didim´ i birbirine katarlardı. İnsanlar meydanda toplandıkça, kalabalık artıyordu. Bizde meydandaki yerimizi aldık annemle. Karşıda ağabeyimi gördüm. Tabii annem de gördü. Sonra Ağabey´ im yanımıza geldi. Bütün gün nerde olduğunu sorunca, gece on ikide kalkacak olan otobüs için, bilet almaya gittiğini söyledi anneme. Zaten öğlene doğru kalkmışlar uykudan. Çünkü akşam içkiyi fazla kaçırmışlar. Aslında çok içki içen biri değildi ağabeyim ama söz konusu arkadaş düğünü olunca ve birde yabancı memleketin vermiş olduğu rahatlık olunca, şişede durduğu gibi durmuyordu anlaşılan?
Ağabey´ im yine gençlerin olduğu tarafa gitti. Eşref yoktu meydanda. Mavi gözleri özlemiştim, Aman Allah´ım!? Neler geçiyordu aklımdan. Ben benlikten çıkıyordum. Utangaç kızın içinde fırtınalar kopuyordu resmen. Geriye dönüp hayatımı gözden geçirdiğimde, hiç böyle şeyler yaşamadığımı anladım. Yoksa âşık mı olmuştum. Onu özlemem bu yüzden miydi? O karşımda dursa ben sadece ona baksam, dokunmasam da olur. Gözlerini bana dikse, başka hiçbir şeyle meşgul olmasa? Bütün yasakları delesim vardı, ayıpları yıkasım... Bir çift deniz mavisi göze esir olmuştum.
Düğün meydanı dolunca, gelinle damat alkışlar eşliğinde, gelin masasına geldiler. Gelin, el çantasını ve gelin çiçeğini masaya bıraktı. Sonra bir dans müziği çalmaya başladı. Gelinle damat dans ettiler ve bir süre sonra nikâh memuru geldi. Müzik sustu. Önce evet dediler, sonra imza attılar ve resmen karı koca oldular. Süleyman Ağabey, evlenme cüzdanını gençlere doğru salladı. Ben de kafamı gençlere doğru çevirdiğimde, gözlerim kamaştı. Siyah takım elbisesiyle, beyaz gömleğiyle, sinekkaydı tıraşıyla Eşref oradaydı. O da bana bakıyordu. Yok, canım bir kendime baktım ve bir de ona... O bir artistti, bense bir köylü kızı...
Devamı yarın...