Senem TURGUT


AŞK NEDİR SİZCE? (III)

AŞK NEDİR SİZCE? (III)


Deniz kokusunu kokladım ve biliyorum ama tadını hiç bilmiyorum ki... Ben hiç yaşamadığım duygu seli içinde, cama sinek gibi yapışmışken, kızlar saç şekillendirme derdinde bağırış çağırış konuşuyorlardı.

                   Şermin makyaj malzemelerini, çalışma masasının üstüne boşalttı.

Farlar, rimeller, allıklar, rujlar, fondöten, pudra...

Tanrım, benim sadece siyah bir göz kalemim vardı. Onu da çok yakın akraba düğünlerinde sürerdim. Başka düğünlerde siyah göz kalemi sürmekte yasaktı. Malum babamın kuralları...

                   Birden kapı açıldı ve içeriye bir çift mavi göz süzüldü.

EŞREF...

Kalbim gümbürdedi.

´´Kızlar ne yapıyorsunuz benim odamda?´´ dedi Eşref.

´´Eşref Ağabey aşağısı kalabalıktı, bizde buraya geldik. Bir mahsuru var mı?´´ diye sordu Şermin

Eşref, Şermin´in yanına gelip kardeşinin yanağından öptü. ´´Yok, canım bakın keyfinize,´´ dedi. Sonra gözleri bana kaydı. Utandım. Gözlerimi yere çevirdim.

´´Biz tanışmadık,´´ dedi Eşref

Yanıma geldi ve elini uzattı.

´´Ben Eşref´´ dedi.

Uzanan eli tuttum,

´´Ben de Selin´´, dedim.

Gözlerine baktım ve o an kayboldum o gözlerde.

Sedef kıkırdadı. Hemen elimi çektim, gidip Ayşe denen kızın yanına divana oturdum. Diğer kızlar pür dikkat, Eşref´le bana bakıyorlardı. Ben böyle bakışlara alışık değildim. Allah´ım kaçacak bir delik olsa ve ben içine girseydim.. Eşref durgunluğumu anlamış olsa gerek, kızları kafasıyla selamlayıp odadan çıktı.

                Saçlar, makyajlar yapıldı. Kızlar birbirlerini süslediler. Bense bütün ısrarlara rağmen siyah göz kalemi ve dudak renginde bir ruj sürdüm. Hoş, yalaya yalaya ruju da çıkardım zaten.

               Tekrar düğün evine geldik. Sofralar kurulmuş, misafirler akşam yemeği yiyorlardı. Hemen annemin yanına çöktüm. Sedef temiz kaşık getirdi ve bende yemeğe başladım. Ama annemin gözlerine bakamadım. Sanki kızının günah bakışlarını, gözlerimde görecekti.

               Akşam tüm misafirler, damat ve arkadaşları gelin evine gittik. Bahçede sıralanmış tahta sandalyelere yerleştik. Daha henüz gelin yoktu ortada. Damat evin içine girdi ve kolunda gelinle bahçeye geldiler. Bir alkış koptu. Delikanlılar bahçe duvarlarının dışından kına gecesini seyrediyorlardı. Gelinle damat oyunu başlattılar. Ve kızlar, kadınlar birer ikişer oyuna dâhil oldular. Müzik setine bağlanan hoparlörden ses dört kat daha yüksek çıkıyordu. Alkışlar, göbekler, oyun çeşitleri...  Ne kadar şendiler. Adı üstünde düğün yapıyorlardı.

              Bir ara Süleyman ağabey yok oldu. Bir de baktım Süleyman Ağabey, Musa Ağabeyim, Eşref ve bir kaç delikanlı oyun alanına geldiler. Şaşırdım, Ağabeyim biraz sendeler gibi oynamaya başladı. İçki mi içmişti? Evet, biraz abartmış gibi duruyordu.

              Eğlence, geline kına yakılması ile sona erdi. Bütün gece beni bırakmayan Sedef, hem oynarken hem de kına yakılırken hep kolumdaydı.

              Gece sona ererken, bizde damat evine geri döndük Gecenin serinliğinde az ilerideki denizin kokusu, baş döndürücüydü. Hafif bir dalga sesi geliyordu. Ama deniz, ay ışığı altında ahenkle dans ediyordu. Denizin bir çekiciliği vardı sanki.

              Damat evinde ertesi gün erken kalkılacağı için, bizleri Şermin´ lerin evinde misafir ettiler. Sedef peşimi bırakmadı, o da bizimle geldi. Musa Ağabeyim Eşref´ le eve geldiğinde bayağı sallanıyordu. Annem ağabeyimin pijamalarını kucağına verirken, biraz da sessizce azarladı ağabeyimi. Ağabeyim Eşref´le birlikte ikinci kata çıktılar. Biz de birinci katta Şermin, Sedef, annem ve ben bir odada yattık. Yer yatağında ben annemle, sedirdeki yatakta ise Şermin´ le Sedef yattı.

Devamı yarın...