AŞK NEDİR SİZCE? (II)
Selma; ince yapısıyla, uzun boyuyla kumraldan sarışına dönen ten rengi ve yeşil gözleriyle oldukça çekici bir kızdı. Kendine güveni tam, kişiliği oturmuş ve kendine has hareketleriyle oldukça dikkat çekiciydi. Sedef ise ergen kızlar gibi yerinde duramayan, çok konuşan, gülünce gözlerinde ışıklar saçan buğday tenli, açık kahve gözleriyle kelebekler uçuran bir kızdı.
´´Bu gece kına gecesi yengemlerin bahçede olacak,´´ dedi Selma ´´Saçlarımızı yapabilmemiz için, arkadaşım malzeme getirecek birazdan. Ama burası kalabalık diye amcamlara gideceğiz. Sende bizimle gelir misin?´´ diye sordu.
?´Bilmem!´´ dedim. ´´Annem izin vermez. Siz gidin ve saçınızı şekillendirin, ben burada sizi beklerim.´´
Sedef hemen annemin yanında bitiverdi. Beni de götürmek için yalvardı adeta. Annem ağabeyime baktı. Ağabeyim ´´Tamam gitsin,´´ deyince, annem de izin vermiş oldu.
Selma, Sedef, ben ve Selma´nın arkadaşı Ayşe ile birlikte arka sokaktaki amcalarının evine gittik. Bu ev, bahçeli ve iki katlıydı. Birinci katta, Sedef´in amcaları oturuyormuş. İkinci katı ise oğulları için yapmışlar. Sedef maşallah hiç durmadan bana tanıtım yapıyordu. Kim kimle akraba, kim kimle sevgili ve kimler kavgalı, kimler sıkı dost herkesi anlatıyordu. Sanki ben yıllarca orada kalacakmışım gibi her şeyi açıklıyordu. Ne var ne yoksa anlatıyordu. Amcaoğlunun iki ay önce askerden geldiğini, bir hafta sonra da belediyede işe başlayacağını söylüyordu. Ve bir de kız arkadaşı olmadığı için, annesi oğlu için kız bakmaya başlamış.
Malum ev hazır,
Eh işte hazır sayılır?
Askerlikte tamam?
Sıra evlendirmeye gelmiş demek ki!...
Amcalarının evine gelince, birinci katın zilini çaldı Selma. Kapıyı uzun boylu, sarışın bir kız açtı. ´´Buyurun ´´dedi gülerek. İçeri girince, Sedef beni Şermin´le tanıştırdı. Şermin de çok tatlı bir kızdı ve bana çok sıcak davrandı. Sanki yıllardır görüştüğüm arkadaşlarımla beraberdim ve bu durum beni çok rahatlattı. Onlarla beraber gülüp, muhabbete katılmaya başladım. Şermin Selma´ya dönerek, ´´İçeride misafirler var, gelin biz ikinci kata çıkalım. Saçlarımızı orada yaparız,´´ dedi.
Hep birlikte ikinci kata çıktık. Ev boştu, sadece odalardan birinde, iki sandıklı divan, bir somya, bir çalışma masası ve üç tane sandalye vardı. Duvarda bir saat ve bir de çerçevelenmiş bir fotoğraf vardı. Fotoğrafa yaklaşınca deniz mavisi gözleri gördüm. Sedef yanıma gelerek, bu odanın Eşref Ağabeysinin odası olduğunu söyledi.
Divanlardan birine oturdum. Her zaman sakin ve utangaç olan ben, göğsüm yerinden fırlayacakmış gibi hissediyordum. Kızlar birbirlerinin saçlarına fön çekmeye başladıklarında, Sedef beni camın yanına çekti. Allah´ım Ne güzel bir manzaraydı. Deniz ayaklarının altında gibiydi, alabildiğine genişti. En sağda birkaç tane, ufak balıkçı tekneleri sıralanmıştı. Havanın sıcaklığını fırsat bilen gençler sahilde ve suyun içinde cıvıl cıvıltılar. Belki de eylül ayının verdiği coşkuyla yazın son mutlu anlarını yaşıyorlardı.
Ben hiçbir şey görmemiştim bu güne kadar. Yaşamın başka bir boyutundaydım adeta. Deniz beni büyülemişti. Daha önce de, İzmir´de de deniz kenarında bulunmuştum. Hatta annem ve babamla oturup Alsancak´ta çay içmiştik. Ama bu deniz çok farklıydı. Hemen kendini suya atmak istiyordu insan.
Bir dakika!...
Ben hiç yüzme bilmiyordum ki...
Bırak yüzmeyi, ben hayatımda hiç mayo giymedim, hatta şort bile giymedim. Çünkü üç erkek kardeşin arkasından doğmak ve baskı altında büyüyerek yasaklara alışmak bu olsa gerekti. Denizi sadece karşıdan gördüm.
Tamam? Devamı yarın...