Bundan 20 yıl önce özellikle cinsel özgürlüğün başlamasının ardından cinsel ilişki sonucu bulaşan hastalıklar nedeniyle tüplerde tıkanıklıklar çok fazla görülüyordu. Tüp bebek tedavisinin en büyük sebebi de tüplerin kapalı olmasıydı. Ancak son 20 yıla baktığımızda, ülkemizde kadınların iş hayatına daha çok katılması ve eğitim düzeylerinin ilerlemesiyle çocuk sahibi olmanın, kariyer sonrasına bırakıldığını görüyoruz. Bu noktada da günümüzde tüp bebek tedavisi yaygın olarak hamile kalmakta zorluk çeken 40 yaş ve üstü kadınlarda gerçekleştiriliyor.
Tüp bebek tedavisindeki başarı oranları 20 yıl önceki istatistiklerde yüzde 30’larda idi. Üstelik eskiden tüp bebek tedavisinde bir denemede birçok embriyo transferi yapıldığı halde yüzde 30 olan gebelik oranı, bugün bir veya en fazla iki embriyo transferi ile yüzde 60’lara ulaştı. Bu oranın artmasındaki en önemli sebeplerden biri de şüphesiz ki, laboratuvar ortamlarındaki ilerleme... Artık embriyoların ihtiyacı olan gıdaları, ortamı daha iyi analiz eden, embriyoların genetik analizini yaparak daha sağlıklı olanları seçebilme imkanı veren embriyoloji laboratuvarları var. Ayrıca embriyoların dondurulup çözülme aşamasında, eskiden taze embriyoya göre gebe kalmada başarı oranı yarı yarıya iken, bu oran şimdi bazı durumlarda taze embriyo başarısının da üstüne çıkmış durumda. Bunlara ek olarak; yeni çıkan ilaçlarla tedavinin daha kolay olması, hataların azaltılması, doktorların da tecrübelerinin artması tüp bebek tedavisindeki başarı oranını artırdı. Özellikle preimplantasyon genetik tanının, yani rahime transfer gerçekleşmeden önce en sağlıklı embriyoyu seçmek amacıyla embriyolara yapılan genetik tarama işleminin yaygınlaşmasıyla, 40 yaş üstü kadınlarda geçmişe oranla gebelik ve sağlıklı bebek dünyaya getirme oranı daha da yükseldi.
Tüp bebek tedavisinde artık çok daha düşük dozda ilaçlar kullanılarak hastada görülen yan etkiler en aza indirilebiliyor. Tedavide kullanılan yeni ilaçlarla en önemli yan etkilerden hiperstimülasyon (vücutta su birikmesi ve karnın şişmesi) daha az görülmeye başlandı. Hasta tedavi sürecinde ilaçlar nedeniyle, 1,5-2 kilo alabiliyor ancak ilaçların iştah açıcı bir özelliğe sahip olması nedeniyle hastanın da dikkatli olması gerekiyor. Daha fazla kilo alımı ise hastanın bünyesine veya psikolojik durumuna göre değişkenlik gösteren geçici bir
durum.
Gebelik, üreme çağındaki bir kadının hayatındaki en riskli dönemdir. Dolayısıyla yaş ilerledikçe bu riskler daha da artar. Her hamilelikte aşırı kanamalar, dış gebelik riski, düşükler, bebeğin eşinin önde olması, erken doğum, diyabet (şeker hastalığı) riski, tansiyon, gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) gibi sayılabilecek birçok risk var. Bütün bu sorunların 40 yaş ve sonrasında görülme riskinin daha fazla olması nedeniyle 40 yaş ve üstü hamilelerin yakından takip edilmesi gerekir.
Genç bir çiftte bir yıl korumasız denemeden sonra kendiliğinden hamilelik olmuyorsa, araştırmalara başlayıp tedaviye başlanması gerekirken, 40 yaş ve sonrasında altı ay içinde gebelik yoksa bir an önce tetkik ve tedavinin yapılması gerekir.
40 yaş ve sonrası annelikte sakat çocuk doğum oranı ve hamileliğe bağlı komplikasyonlar artabilir ancak bunlar oldukça düşük artışlardır. Günümüzde bilimsel ve iyi bir takiple bunların hemen hepsi önceden tespit edilerek gerekli adımlar atılabiliyor. Üstelik sakat doğumları engellemekte tüp bebeğin rolü çok büyük. Çünkü tüp bebek tedavisinde uygulanan preimplantasyon genetik tanı yöntemi sayesinde embriyolar tek tek incelenerek genetik açıdan sağlıklı olanlar görülebiliyor ve böylece down sendromu da dahil olmak üzere sakat doğumların önüne geçilebiliyor. Bu da, 40 yaş ve üstünde hamile kalmanın çok daha güvenli bir hale geldiğini gösteriyor.
Tüp bebekle hamile kalan annelerin sezaryenle doğum yapma zorunluluğu yanlış bir söylem. Sezaryen sadece doğumu takip eden hekimin doğumda olası başka sorunlara bağlı vereceği bir karardır. Ancak 40 yaş ve üstündeki gebelik hasta için daha “değerli” olduğundan daha planlı olmak adına sezaryeni öncelikle hasta tercih edebiliyor, bir an önce doğumun sona ermesini isteyebiliyor. Elbette anne ve bebekte sezaryeni gerektirecek bir endikasyon yoksa, sadece yaş sezaryen nedeni değildir.
38 yaşına kadar çocuk sahibi olmayı planlamayan, sosyal yaşantısı veya kariyer nedeniyle çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlara yumurtanın dondurulması önerilmektedir. Yumurtanın Çözülüp embriyo haline getirildikten sonra transfer edilme süresi çok da önemli değil; ancak yumurtanın dondurulma zamanı büyük önem taşıyor. Bu nedenle geç yaşta gebeliği planlayan kadınların mümkün olduğunca erken dönemde yumurtalarını dondurması en idealidir.
İnsan vücudunun en büyük hücresi olan yumurtanın içinde fazla miktarda sıvı bulunmaktadır. Yumurta dondurma işleminde içerideki bu sıvı kristalleşerek hücreye zarar veriyordu. Ancak gelişen yeni teknikler sayesinde, hücrenin içindeki sıvı uzaklaştırılarak yerine bir solüsyon ekleniyor. Böylece hücre zarar görmüyor, -196 derecede çok hızlı bir şekilde dondurulan (vitrifikasyon yöntemi) yumurtalar çözüldüğünde ise kalitelerinde hiçbir değişim olmuyor. Dondurulan yumurta iyi kalitedeyse çözüldüğünde de aynı kalitelerini koruyor.
Dondurulan yumurtalar teknik olarak 10 yıl saklanabiliyor ancak ülkemizde şu anki yasalara göre dondurulan yumurtaların saklanma süresi yasal olarak 5 yıldır. 5 yıldan fazla saklanması bakanlığın iznine tabidir.
• Hamilelik sürecinde tüm gebelerin günlük aktivitelerini sürdürmelerinde sakınca yoktur.
• Kanama riski veya gebelik zehirlenmesi gibi istisnai durumlarda bol dinlenmeli, gerekirse hamilelik yatarak geçirilmeli.
• Ağır yük kaldırılmamalı.
• Çok uzun süre ayakta kalınmamalı.
• Kanama olduğu takdirde cinsel ilişkiye ara verilmeli.
• Doğal ve dengeli beslenmeli.
Kanser, kemoterapi gibi herhangi bir tedavi süreci gerektirdiğinden kadını erken menopoza sokan nedenlerden biri. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın yeni kanunlarının da desteğiyle; eğer genç bir kadın kemoterapi tedavisi görecekse bu kişinin kemoterapi almadan önce mutlaka yumurtalarını dondurması öneriliyor. Bunun dışında yumurta rezervi az olan her kadında yumurta dondurma işlemi yapılabiliyor. Özellikle evlilik ve çocuk planlarını daha ileriki yaşlarda planlayan kadınlar için öncesinde mutlaka yumurtalarını dondurmaları öneriliyor.
Kanser hastalarında fertilitenin korunması için iki tip dondurma yöntemi kullanılıyor. Birincisi over dokusunun dondurulması, ikincisi de yumurtaların (oositlerin) dondurulması. Over dokusu dondurma rutin olarak kullanılmayan deneysel bir yöntem ve genellikle puberteye erişmemiş hastalara öneriliyor. Yumurta dondurma ise rutin olarak başarıyla uygulanan bir yöntem. Hastanın yumurtaları kanser tedavisine başlamadan önce toplanıyor ve donduruluyor. Hasta sağlığına kavuştuktan sonra bu
yumurtalar çözülüp embriyo elde etmek için işleme tabi tutuluyor.
45 yaşın üzerindeki kadınlarda gebelik oranı yüzde 3’ün altındadır.
Kadınlarda 40 yaşından sonra yumurta rezervi azaldığı, 42 yaşından sonra ise bu azalma hızlandığı için 40 yaş üstü gebelik oranı yüzde 35 civarındadır.