YAĞMUR KOLONYALARI…
Bir sonbaharda, sabaha yakın saatlerde vakit. Ben yine gezindim anılarda… Sevdiğimiz sonbaharlar artık eskisi gibi değil bir tanem…
Sen gittiğinden bu yana tadı yok eskisi gibi yağmurlu gecelerin. O tertemiz çamların olduğu ve çimlerin üzerinde seyrettiğimizde gökyüzünü, o mis gibi havayı çekemiyorum artık ciğerlerime. Bazen deniyorum bunu ama fark ettirmesem de kimseye, bir şeyler takılıp düğümleniyor boğazıma ve o ferah kokunu duyamıyorum artık senin…
Ayrılık rüzgârları estiği ve beni darmadağınık ettiği günden beri bir türlü vazgeçemiyorum seni düşünmekten. Belki tekrar gelirsin diye, kim bilir kaç yüz saatten beri uykum bile yok artık kara gözlerimde. Soğuk sonbahar rüzgârları okşuyor yüzümü… Bilmem neden geldi bunlar başıma, hayat akıp giderken sanki hiçbir şey olmamış gibi, bir ayrılık şarkısı dolaşıyor dillerde ve ben artık hiç sevmiyorum bu eylülleri…
Zaten eylül hep hüzün, ayrılık, sarı hazan yapraklarını hatırlatmaz mı herkese. Artık ellerini de tutamayacağım senin, kim bilir sen beni unutma sancıları yaşarken şu anda, acaba bir ayrılık şarkısında yanıyor mu hatıraların…
Sende benim gibi üşüyor musun acaba bu sevmediğim eylül akşamlarında, tüylerin ürperdiği anda kulağına fısıldadığım sözlerim geliyor mu aklına…
Yok, yok sen söyleme hiçbir şeyi…
Ben biliyorum senin o yeşil gözlerinin unuttum derken bile hatırlamaktan ve özlemekten geberircesine gözlerinin buğulanıp ve gözbebeklerinin değiştirdiği rengini… Seninle el ele gezdiğimiz eylül yağmurlarında, gözlerime bakıp ta yüzünün aldığı ifade hiç çıkmıyor gözlerimin içinden…
Dün gece düşündüm seni yine, iyice kafam dolana kadar kahrolası varlığınla ve ardından ıslak sokaklarda aradım ayak izlerini, yoktular…
Biliyordum olmadığını, aslında her zaman her yerde olan bütün izlerini yine bir kez daha silmişti eylül yağmurları…
Aslında ben hiç beklemiyordum bu gece yağmur yağmasını, hava kuruydu, sıkıcıydı, puslu bir kızıl kırmızılık vardı güneş veda ederken. Ve şunu da göz ardı edemezdim, tıpkı içimdeki kabaran karabasanlarımdan gibi haberdar olmuştur o şimşeklerle isyan eden, yine gök kubbeden savaşırcasına boşalan o sonbaharın ilk ama son olmayacak yağmurları…
Nedense bu gece ayrı bir tuhaflık var üzerimde, farkında mısın ne çok bahsediyorum yağmurlardan. Belki çok şey bekliyorum yağmurlardan, hasretinle yanıp tuştan ruhumu biraz serinletir diye acaba bir tesellimi arıyorum ne. Yalvarıyorum yağmura, ne olur al beni yüreğine, sağanak sağanak yağ içime, şimşeklerinin en şiddetlisiyle çarp ki beni paramparça ruhum toparlansın şiddetinin etkisiyle…
Hatıralar hayal oldu şimdi, bir bir gözümden geçmekte…
Sen şimdi uzaklarda,
Ben yine paramparça.
Duydum ki artık beni unutmuşsun. Bir daha böyle seversem eğer kesinlikle eylülde sevmeyeceğim, bir daha beni bulursan eğer sana ellerimle yağmur kolonyaları getireceğim…
Camdan bir kalp yaptırsam pamuk ellerine, anlatabilir miyim acaba sana olan sevgimi. Gitme diye yalvarsam, kapansam dizlerine, dayanamam yokluğuna, küçücük masum yüreğim yorgun desem. O cennet yollarını açar mısın bir kez daha…
Can üzgün,
Can mahzun,
Can garip,
Can paramparça.
Can yine çok ayrı bir derinlikte…
Ne olur beni anla…
Seni sevdiğim için özür dilerim….
Şerife ÇİMEN