9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01
Radyoda çalan dokunaklı şarkılarla seni düşünüyorum yine. Kalemimde sen, kâğıtlarda aşkın, kalbimde deli sevdan ile seni yazıyorum kelimelere…
Mültecin olmuşum aşkının sonsuz kampında, yarı ömrümdür yaşadığım aşkında ne kaldı acaba yaşamadığımız, ne kaldı bu satırlarıma konu olamayacak, anlatamayacağım yaşamadığımız ne kaldı ey aşkım…
Aşkımız daha çocukken beni yaktığında, yangınım olduğunu farkında bile değilken, tüm doğrularını doğrum, her yönlendirmeni önümde yolum kabul etmiştim. Kişiliğim bile sana doğru ilerlemiş hep, düşüncem sana doğru fışkırmış her yönüyle…
Anlamsızlıklarım seninle anlam kazandı her yönüyle, seninle fark ettim hayatım tüm güzelliklerini, seninle tattım denizlerin masmavi yosun tadını, seninle ıslandım ilkbahar yağmurlarında, seninle dans ettim diskoların o karanlık romantik ışıklarında…
Şehrin tek ve seçkin mekânının maskotu gibiydik seninle aşkımızı tüm şehir biliyor ve destekliyordu. Hareketli şarkılardan yorulup, dinginlik isteyen insanların ardından çalan o ‘seni sevi yorumlu şarkılar çıkınca adeta alkış fırtınası koparıp iterlerdi ikimizi çılgınca alkışla ışıkların altına…
Deli gibi sarılıp bırakırdık kendimizi şarkılara…
Bozmazdı kimse, katılmazdı bize girmezdi kimse aramıza, hayranlıkla bakardılar hep hayalini kurardılar belki de böyle bir aşkı yaşamaları üzerine…
Her günümüz ayrı bir heyecandı seninle, ayrı bir vuslattı kavuşmaya dair, hesaplar yapardık, saatleri sayardık her bir tik tak sesini ezberlerdik bizi kavuşturmaya yaklaştıran o vakti özlerdik ikimizde…
Kavuşunca ellerimiz meydan okurcasına koşardık dünyaya, yaşamaya, özgürlüğe…
Deniz kokusu çekerdi bizi, şehir dar gelirdi, sokaklar tanıdık ve sıradan gelirdi kabımıza sığmazdık el ele olunca…
Önümüze ilk çıkan otobüse bırakırdık aşkımızı hiç önemli olmazdı bizi nereye götürdüğü, sormazdık hangi yöne gider bu diye. Çünkü bizim yönümüz ne taraf olursa olsun hep aynıydı hep AŞKTI pusulamız. Parklar bahçeler bizimle renklenirdi sanki bizimle hareketlenirdi parkların yarısı kırık tahta bankları, o çay ve simidin tadı da hiç kimseye öylesine lezzetli gelmemiştir eminin buna nedeni ise hep aşktı çünkü…
O kalabalığa bırakırdık kendimizi, deli gibi çılgın gibi, çarşılarda, dükkânlarda aşkımızın rengini arardık biri bana elbise olacak, biri sana gömlek sırtına…
Derken martılar takılırdı gözlerimize ve gözlerimiz konuşurdu o an çünkü ikimizde bilirdik vapurda en arkada martıları, ellerimizle beslediğimiz simit kırıntıları uzattığımız ve onlarında taa yanımıza kadar gelipte vapurun demirlerine kondukları o anın tadını…
Hemen şipşakçı fark ederdi bizi gelirdi yanımıza ve gözlerimiz ışıltısından anlardı aşkımızı ve hemen ölümsüzleşirdi o an…
Yaşlı amca fısıldardı hemen ‘- şimdiki zamane gençleri nasılda rahatlar, baksana nasıl sarıldılar oğlanda kızın saçını okşadı.’ Duyardık aslında biz ama çok hoşumuza giderdi bu durumları. Onlar bizi kınar, bizse onlar gibi olacağımız günlerin hayalini kurardık gülümseyerek…
Ve sonra vapurun güvertesinden heyecanla seyrettiğimiz o şehirde; lunaparkın o rengârenk ışıkları ve dönme dolap takılırdı gözümüze…
Yine hiç konuşmadan dilimiz, sadece gözlerimiz cevap verirdi ikimize…
Hadi koş bizi bekliyor lunapark…
Ve hemen gişeden bilet alırken sen, bende sıraya geçerdim zaman kaybetmeyelim diye. En zirvesinde, yıldızlara itiraf ederdik aşkımızı…
Zaten bilirdiler ya tüm dünya gibi, gülümseyerek ışık saçardılar bize birkez daha…
Ben hep dua ederdim içimden keşke o an elektrikler kesilse ve bizde yıldız olsak, karışsak onlara pırıl pırıl, renk renk ışık olsak onlarla birlikte…
Derken pamuk helvacı geçerken önümüzden sen hiç dayanamazdın benim çocuk ruhuma, tutuşturuverirdin ellerime hem de iki tane, biri pembe biri beyaz. Benimde boğazımdan geçmezdi sensiz, kocaman bir parça teperdim ellerimle ağzına ve o an kopardık ikimizde çocuk gibi gülmekten. Ve yine gözlerimiz konuşurdu o an…
Ardından çiçekçi, baloncu eklenirdi ya ben bazen taşımaktan şikayet ederdim ellerimde, çünkü elini tutamazdım o an tenini hissedemezdim ya ondandı hep mızıldanmam…
Ya deniz sevdamız ikimi zinde…
O küçücük deniz kıyısı şehirde, oranında sokakları dahi tanımıştı bizi, zaten 2, 3 metreyi geçmezdi genişliği…
Arnavut kaldırımı sokaklarda tek tek basmıştık aşkımızı incitmeden üzerlerine… kumsalda dizlerime uzanırdın benim, bende saçlarını okşardım deniz kokusu içimize işlerdi ikimizinde… bazen balıklar görürdük küçük kayaların arasında ve hiç fark ettirmeden bizi seyrederdiler çünkü aşkımızı onlarda öğrenmişti. Çünkü sen denize doğru haykırmıştın şarkımızı, taş fırlatmıştın denize ellerinle çünkü zaten hep aşk vardı ellerinde, yüreğinde gözlerinde… onlardan öğrenmişti balıklar bile…
Serinlik çökünce hafif hafif sahilde, rakı kokuları balık kokuları gelirdi buram buram. Nasıl çabalardık cebimizdeki paranın hesabını yapacağız diye kendimizi… ve bir balıkçı lokantası bulurduk kendimize göre. Yudumlarken; zaten aşkımızın uyuşturduğu beynimizi biraz daha ektilerdi rakının o nahoş tadı…
Kemancılar gelirdi etrafımıza, anlarlardı hemen yeni yetme aşık olduğumuzu, inceden dokunaklı bir aşk şarkısı hemen yakardı içimizi, birkez daha buluşurdu gözlerimiz ve ardından ellerimiz…
Kalmamıştı aşkımızın büyüklüğünü öğrenmeyen, rüzgarlar bile tanıyordu bizi, senide benide… senin bir sevdan daha vardı çünkü hep kara eşşek dediğin o emektar motosikletin vardı bizi rüzgarla tanıştıran. Nelere şahit olmadı ki bizi nerelere taşımadı ki o, canavar gibi yüreğiyle… biz üç kişi olurduk rüzgarda sen, ben ve ruh kattığımız o demir yığını makine…
Tüm heyecanlar geçmişti içimizden bir bir, hepsini sindire sindire yaşamıştık yıllarca… ama hiç ayrı olmadık seninle. Hiç SEN olmadık hiç BEN olmadık çünkü hep BİZ’dik hayatın her anında. Sen yokken ben evimde sana dair sana dair ne varsa yaşardım kendimce, bazen şarkım olurdun başucumda ki eski radyonun içinde, bazen sigaram olurdun küllerini elime boşalttığım…
Onları bile kaybetmek istemezdim içinde sen varsın diye, yüzüne hasret kalırdım özlerdim ellerini, bakışlarını ve düşünürdüm aşkımızı… bir hayal olmanı isterdim, gelmeni isterdim rüyalarıma, Ben böyle seni yaşarken, uykum oluverirdin o kara gözlerimde…
Her anımda seni özlemek zehir gibi acı gelirdi bana, keşke derdim; gel, sadece gel odamda bir nefes al git yeter kokun kalsın üzerimde. Hep seni yaşayayım sensizken bile…
Biz seninle kavuşmanın değil kavuşamamanın korkusunu yaşardık hep, öyle fırtınalı ve öyle çekiciydi ki aşkımız, korkardık nazarlara gelipte bir diyete kurban gider mi diye… hep olurdu bu korku içimizde…
Daha ne kalmıştı yaşamadığımız seninle, aşkın verdiği tüm acıları, bütün özlemleri, bütün vuslatları yaşamıştık seninle…
Hiç vedalarımız olmadı aşkımızda, bunu ne sen ne de ben isterdik. Çünkü veda deyince boğazımız düğümlenirdi ikimi zinde, gözlerimiz nemlenir ve daha sıkı sarılırdık ellerimize… ve yine bir kez daha gözlerimiz haykırırdı SENİ SEVİYORUM diye…
02 / 07 / 2008
ŞERİFE ÇİMEN