-Radyoculuğa nasıl başladınız ve size ne gibi faydaları oldu?
Radyoculuğa aldığım radyo-TV programcılığı ve diksiyon eğitimleri sonrasında başladım. Kısa bir dönem haber asistanlığı ve spikerliğinin ardından Bizim Radyo ‘da Mavi Dünya programına başladım. Beş yıldır Moral FM ‘de Mavi Dünya’yı döndürmeye devam ediyorum.Hayatımda en sevdiğim şeyleri yapıyorum bu programla; okumak ve soru sormak gibi. Sorduğum her soru benim içimdeki başka bir örtüyü kaldırdığı için sekiz senedir ağırladığım konuklar ve konuştuğumuz konularla hayat okumalarında çok farklı yol aldığımı düşünüyorum.
-Her mesleğin kendine göre kolay ve zor yanları olduğu gibi sizin mesleğinizin de kendine göre zorlukları var. Kullandığınız her söz dikkat gerektiriyor. Bu dikkati ve önemi nasıl ayarlıyorsunuz?
Hayatın genelinde nasılsam mikrofon başında da öyle olmayı tercih ediyorum. O sebeple fazlaca tedbir aldığımı ve dikkat ettiğimi söyleyemem. Tek fark daha heyecanlı olmam herhalde…
-Özel bir kanalda program sunuyorsunuz radyoculukla kıyaslamamız gerekirse neler söylemek istersiniz?
Kıyaslamamayı tercih ederim.Zira radyo ve TV bizim formatlarımız açısından bakıldığında epey farklı süreçleri beraberinde getiriyor. Radyo programları ve programcıları dinleyen ve sunan açısından bir okul gibi olurken televizyonda pek çok faktör, hız, algı girdiği için tam bir öğrenmeden söz edilemez. Bir gün TV programı yapmazsam özlemeyebilirim ama radyoyu, mikrofonu çok özleyeceğimi söyleyebilirim uzak kalırsak bir gün.
-Günümüzde radyo programı denilince akla ilk gelen müzik yayınları oluyor. Eğitici radyo programlarını oldukça az görüyoruz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pek çok faktör var elbette bunu tetikleyen… Reklam verenler, maddi konular, dinleyici geri dönüşleri; bunların hepsi etken. Ama sanırım teknolojinin hızla ilerlemesi ve hızlanan dünya da bunun sebeplerinden… Radyo daha dinginlik isteyen bir şey… Zaten bu arayışta olanlar bizim gibi tematik radyoları dinlemeyi tercih ediyorlar.
-Radyocular olarak, o günkü psikolojiniz iyi olması çok önemli. Kendinizi iyi hissetmediğiniz zamanlarda bunu dinleyiciye hissettirmemeyi nasıl başarıyorsunuz?
Mikrofon başında kendimi daima iyi hissettim. O yüzden hayatı oraya taşımak yerine orayı hayatın diğer rollerine taşımak benim her zaman işimi daha kolaylaştırdı. Sevinçlerimi de üzüntülerimi de paylaştığım olmuştur dinleyicilerle... Ama bunun kararı sanırım başkasının bizden moral bulma hakkını elini almamaktır.
-Hem televizyon programcısı hem de radyocu bir isim olarak bu sektördeki olumlu ve olumsuzluklar hakkında neler söylemek istersiniz?
Televizyon için yeni sayılırım o sebeple olumsuzluklar konuşmak için yeterli tecrübem yok. Radyolar açısından en büyük olumsuzluk da reklam verenlerin alanı internete ve TV’ye kaydırması sebebiyle tuhaf- satış amaçlı, güven kırıcı reklamların olması ve dayanılmaz uzunluğu diyebilirim.
-Televizyon programlarınızda en çok neye dikkat ediyorsunuz?
Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu ile birlikte yapıyoruz programı. Ben daha çok soru soran taraftayım. İnsanlar ve psikolojik kavramlar üzerinden çözümler bulmaya çalışıyoruz Hilal TV’de her Çarşamba 10.45 de…
-Türkiye’deki TV programlarını yeterli buluyor musunuz?
Evinde televizyon olmayan birinin bu konuda yapacağı değerlendirme ancak şöyle olur sanırım; Aileler birlikte daha fazla vakit geçirmek için TV‘den değil hayattan ve hikâyelerden beslenmeli.
-Aynı zamanda iki çocuk annesisiniz, anne olmak ile mesleğiniz arasında kaldığınız zamanlar oluyor mu?
Arada kalsam “anneliği” seçerim zaten her şartta. Ama kalmıyorum çok şükür. İkinci çocuğumdan sonra haftada bir güne düşürdüm yalnızca programları. Genel olarak aksine radyo ve annelik birbirini besleyen bir şey oldu benim için.
-Yayın hayatınız boyunca unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Programcılığa ilk başladığım dönemlerde söyleyeceğim her şeyi yazıyordum. Konuk almaya başladığım zamanlarda da bunu devam ettirip bütün soruları yazmış ve konuğumla sohbete başlamıştım. O kadar az konuşuyordu ki konuk; ilk on beş dakikada hazırladığım tüm sorular bitti… Yayın sonrasında öyle terlemiştim ki, hala unutmam o bir saatin nasıl bir asra dönüştüğünü…