9367,77%3,72
34,58% 0,33
36,23% 0,01
2987,83% 0,88
4956,37% 0,00
32 Önce sünnet kelimesi üzerinde duralım. Lugat manası; "adet, makbul olsun veya olmasın takip edilen yol, yüz, yahut yüzün görünen kısmı, siret, tabiat" manalarına gelir. Cahiliyye döneminde Araplar "Sünnet" kelimesini takip edilen (çiğnenmiş) yol manasına kullanıyor ve biliyorlardı. Sahabe-i Kiram, Resûl-i Ekrem (sav)`in: "Size benim sünnetime sarılmanızı tavsiye ederim"(44) emrini işitince, buradaki sünnet lafzından "O`nun umumi ve hususi hayatındaki davranışlarını ifade ettiğini" bildikleri için hiçbir şey sormamışlardır. Çünkü bu kelimeye yabancı değillerdi.
33 Kur`an-ı Kerim`de: "Daha evvel geçenler hakkında Allah bu sünneti koymuştur. Allah`ın sünnetini (adetini) değiştirmeye ise asla imkân bulamazsın".(El Ahzab Sûresi: 62) hükmü beyan buyurulmuştur Bu ayet-i kerime`de geçen sünnet kelimesi "Adetûllah`ın" (veya sünnetûllah) mahiyetini ifade etmektedir..(45)
34 İslâmi ıstılâh`ta Sünnet; "Resûl-i Ekrem (sav)`den sadır olan söz, fiil ve takrirdir" şeklinde tarif olunmuştur.(46) Hanefi fûkahası amel açısından sünneti ikiye ayırmıştır. Birincisi: Uyulması hidayet, terki kerâhet ve isâet olan sünnettir. Buna "Sünnet-i Hüda" denilir. Meselâ: Ezân, kamet, cemaat gibi, mütevatir haberlerle gelen sünnetler bu sınıfa dahildir. İkincisi: Uyulması güzel, terki mübah olan sünnetlerdir. Buna "Sünnet-i Zevaid" denilir.(47)
35 Allahû Teâla`nın (cc) en güzel misal (usvetûn hasenetûn) olarak vasıflanırdığı Resûl-i Ekrem`e (sav) itaat etmek farz, muhalefet ise haramdır.. İmam-ı Gazali "Küfrü" şöyle tarif etmiştir: "Resûl-i Ekrem (sav)`in getirdiği haberlere inanmamak, onları yalanlamak küfürdür"(48). Bu tarifte hem Kur`an-ı Kerim, hem de sünnet birlikte zikredilmiştir. Mütevatir sünnet`in inkârının "Küfür" olduğu hususunda; ehl-i sünnet ulemâsının ittifak ettiği malûmdur.(49)
36 Resûl-i Ekrem (sav)`in: "Şüphesiz ki bana bir kitap ve onunla birlikte bir benzeri verildi"(50) Hadis-i Şerifini esas alan İslâm ulemâsı; "Cebrail Kur`an-ı Kerim`i getirdiği gibi, sünneti de Resûl-i Ekrem (sav)`e ta`lim ettirmiştir"(51) hükmünü beyan etmiştir. Kur`an-ı Kerim`de "Kitap ve hikmet" bir arada zikredildiği sabittir. .(52)
37 İmam-ı Şafii (rha) kitap ve hikmet`in bir arada beyan edildiği ayet-i kerimeleri zikrettikten sonra şunları kaydediyor: "Bu ayet-i kerime`lerde Allahû Teâla (cc) "Kitap ve Hikmet`i" zikretmektedir. Kitap`tan maksad Kur`an-ı Kerim`dir. Kur`an ilmine vakıf, itimad ettiğim alimlere göre hikmet ise Resûl-i Ekrem (sav)`in sünnetidir. Zira Kur`an-ı Kerim bir zikirdir. Hikmet ise ona tabi kılınmıştır. Allahû Teâla (cc) kitabı ve hikmeti öğretmekle kullarına verdiği nimeti hatırlatmaktadır. Bu husus dikkate alınırsa hikmetin Resûl-i Ekrem (sav)`in sünnetinden başka birşey olduğunu söylemek doğru değildir."(53)
38 Hanefi fûkahası; adil, sikâ ve hadis rivayeti ile meşhur olan fakih bir ravi`nin, haber-i vahid durumunda olan (Yani sadece bir kimse tarafından rivayet edilen) hadisin de, kat`i bir hüccet olduğu hususunda ittifak etmiştir.(54) Fakih olan ashabın,tabiûnunu ve etba-ı tabiûnun; kimden aldığını belirtmeden yaptığı rivayetlerle (Mürsel hadislerle) amel edilir.
39 Kur`an-ı Kerim`de: "Ve O (Resûl-i Ekrem) kendi heva ve hevesinden söz söylemez. O (Kur`an ve O`nun din hususundaki emri) ilka edilegelen vahiyden başka birşey değildir"(55) hükmü beyan buyurulmuştur.. Resûl-i Ekrem (sav)`in Kur`an-ı Kerim`de mücmel olarak farz kılınan bütün emirleri ve nehiyleri, sahabe-i Kiram`a mahiyetini açıkladığı bilinmektedir. Meselâ: Kur`an-ı Kerim`de "Zekât" farz kılınmıştır. Ancak hangi mal`dan, hangi süre içerisinde ve ne miktarda verileceği zikredilmemiştir. Resûl-i Ekrem (sav) Zekâtla ilgili bütün hükümleri izah etmiştir. Yine "Hacc" ibadeti; Kur`an-ı Kerim`de mücmel bir ayet-i kerime ile farz kılınmıştır. Bu ibadetin bütün farzları, vacipleri ve nasıl edâ edileceği Resûl-i Ekrem (sav) tarafından izah edilmiştir. Yine "Cum`a Namazı" Kur`an-ı Kerim`de mücmel bir ayet-i kerime ile farz kılınmış; hangi şartlarda ve ne şekilde edâ edileceğini Resûl-i Ekrem (sav) öğretmiştir. Misalleri daha da çoğaltmak mümkündür.
40 Resûl-i Ekrem (sav) döneminde bir gurup kimse; "Biz Allahû Teâla (cc)`nın kitabından başka delil tanımayız" iddiasını ortaya atmışlardır. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav): "İçinizden hiç birinin koltuğuna (Sedirine, kanepesine) yaslanmış bir vaziyette iken, kendisine benim emir ve nehiylerimden biri ulaştırıldığında: "- Başkasını bilmem, ben Allahû Teâla (cc)`nın kitabında gördüğümüze uyarım" dediğini sakın görmeyeyim"(56) emrini vermiştir. Bu emir, Allahû Teâla (cc)`nın kitabını kabul etmekle beraber, Resûl-i Ekrem (sav)`in sünnetini reddedenleri ilzam etmektedir. Esasen Allahû Teâla (cc)`nın: "Bir de peygamber size ne verdiyse (her ne emir verirse) onu tutun, nehyettiğinden de sakının"(57) emrini verdiği malûmdur. İbn-i Huzeyme (rha) "Din hususunda Resûl-i Ekrem (sav)`e itaat etmenin farz , şahsi reyle karşı çıkmanın haram olduğunu" El Ahzab Sûresi`nin 36.ncı ayet-i kerimesini zikrederek beyan etmekteir..(58)
41 Meselenin özü şudur: Resûl-i Ekrem (sav)`in din hususundaki her emrine itaat etmek farzdır. Hiç kimsenin, şahsi kanaatini ve aklını esas alarak muhalefet etmesi caiz değildir. Sünnet zanni değil, kat`i bir delildir. Hesap gününü düşünen bir mükellef, Resûl-i Ekrem (sav)`e muhalefet edemez