Tarih: 30.12.2014 10:25

SULTÂN BİRİNCİ OSMAN GAZİ HÂN

Facebook Twitter Linked-in

SULTÂN BİRİNCİ OSMAN GAZİ HÂN

Padişahlık Sırası 1

Saltanatı 27 Yıl
Cülûsu 1281, 1284, 1299
Babası Ertuğrul Gâzi Bey
Annesi Hayma Ana
Doğumu 1258
Vefâtı 1326
Kabri Bursa`da Osman Gâzi Türbesi`ndedir
Erkek Çocukları Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey.
Kız Çocukları Fatıma Hatun

Osmanlı sultanlarının ilki. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanının ve en büyük devletlerinden Osmanlı Devletinin kurucusu. 1258 tarihinde Söğüt`te doğdu. Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundan Ertuğrul Gâzinin oğludur.

İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. İslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh arkadaşı ve kumandanlarından kılıç kullanmayı, kargı savunmayı, ata binmeyi öğrendi. Onların gazâlarını dinledi. Yaptıklarından ibret alarak, gençliğindeb itibâren gazalara katılıp, zaferler kazandı, kumandanlık vasıflarını geliştirip kuvvetlendirdi.

Bizans`ın hâkimiyetindeki Batı Anadolu cihat memleketi olduğundan, bölgede gazâ niyetiyle pekçok kumandan mücâhid, derviş ve her biri birer gönül sultanı şeyh ve âlim bulunuyordu. Osman Gâzi; Anadolu`nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından, ahilerden, Şeyh Edebâl`nin sohbetlerine katılıp, mâneviyâtını yükseltti.

1277 yılında, on dokuz yaşındayken bir gece rüyâsında; Şeyh Edebâli`nin böğründen bir ay çıkıp, göğsüne girdiğini, sonra göbeğinden, bütün âfâkı, gökyüzünü kaplayan bir ağacın çıktığını, yüksek dağ ve pınarlara gölge saldığını ve insanların ondan çok faydalandıklarını gördü. Rüyâsını Şeyh Edebâli hazretlerine anlattı. Hocası; ``Müjde ey Osman! Hak teâlâ sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünyâ, evlâdının himâyesinde olacak, kızım Mâl Hâtun da sana eş olacak.`` diyerek rüyâsını tâbir etti. On dokuz yaşındayken Şeyh Edebâli`nin kızı Mâl Hâtun ile evlendi. Edebâli`nin kızının Bâlâ Hâtun olduğu da rivâyet edilmiştir.

Osman Gâzi cesâreti, zekâsı, cömertliği, İslâm dinine sadâkati ve tatbikatı herkesçe takdir edildiğinden babası tarafından Kayı boyu beyliğine aday gösterildi. Ertuğrul Gâzi, 1281 yılında vefât edince Kayı beyi oldu. Anadolu Selçuklu Devletinin Bizans hudundaki Kayılar, Söğüt kışlağı ile Domaniç yaylağı arâzisine hâkimdiler. Osman Gâzi, Kayı beyi olunca, hudut komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyâları Bilecik Tekfuruna emânet etmek, buna karşılık tekfura bâzı hediyeler sunmak geleneği vardı. Emânetin teslimi ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretlerin yaylaya çıkış ve dönüşlerinde, İnegöl Tekfuru yollarını keserek, onlara zarar veriyor, bu yüzden sık sık çarpışmalar oluyordu. Osman beyin kuvvet ve nüfûsunun devamlı arttığını gören İnegöl Tekfuru Nikola, komşularından tekbir alınmasını istedi. İnegöl Tekfurunun Bizanslılara ittifak teklifi, Bilecik Tekfuru tarafından Osman Gâziye haber verildi. Tekfur Nikola`nın, pazarköy (Ermenibeli) kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâziye haber verildi. Tekfur Nikola`nın, pazarköy`de kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâzi, Kayı ileri gelenleri, kumandanlar ve arkadaşlarından Akçakoca, Abdurrahman Gâzi, Aykut Alp, Konur Alp ve Turgut Alp ile görüşme yaparak, İnegöl`ün fethine karar verdi. 1284`te Pazarköy`de meydana gelen muhârebede, Osman Gâzinin yeğeni Bay Hoca şehit düştü. Muhârebe ardından Kulaca Kalesi fethedildi. Mağlubiyet üzerine İnegöl Tekfuru ile Karacahisar Tekfuru birleştiler. 1288 yılında Domaniç yakınında Erice (Ekizce) `de yapılan muhârebede, tekfurlar tekrar mağlup edildiler. Bu muhârebede de Osman Gâzinin Ekizce muvaffakiyeti, Anadolu Selçuklu Sultânı Gıyâseddin Mes`ûd Şah tarafından mükâfatlandırıldı. Gönderilen bir fermanla Söğüt Osman Gâziye yurt olarak verildi.

Sultandan aldığı duâ sonrasından gazâ akınlarını daha da hızlandıran Osman Gâzi, bir baskınla İnegöl Tekfurunu ve pekçok askerini öldürdü. İnegöl`den pekçok ganimet aldı. İnegöl Tekfurunun öldürülmesi ve Osman Gâzinin devamlı genişlemesi, Bursa ve İznik tekfurlarını telâşlandırdı. Osman Gâzinin Bizans tekfurlarına karşı tâkip ettiği siyâset; Anadolu Selçuklu Sultanlığınca takdir edilip, tekrar mükâfatlandırıldı. 1289`da bir fermanla Söğüt`e ilâveten Eskişehir ve İnönü tarafları verilip, miri vergiden muaf tutuldukları gibi Beylik âlametlerinden alem, tuğ, kılıç ile gümüş takımlı at da gönderildi. Selçuklu sultanının hediyeleri alınıp, fermanı okununca Osman Gâzinin gazâ akınları iyice hızlandı. İznik`e akın tertiplendiyse de kale alınamadı pekçok ganimetle dönüldü. Karacahisar ile Yarhisar tekfurları, Osman Gâzi aleyhine ittifak kurdular. 1291`de Karacahisar fethedilince, alınan ganimetlerin beşte biri Anadolu Selçuklu Devleti başşehri Konya`ya gönderilip, kalanlar muhârebeye katılan gâzilere dağıtıldı. 1292`de Sakarya ırmağının kuzeyine akın yapıldı. Bu akınlarda Sorgan köyü, Göynük, Taraklı Yenicesi ve Mudurnu taraflarının askeri mevkileri tahrip edilip, pekçok ganimet alındı. Osman Gâzi, gazâlarda alınan ganimetleri hâlen kuruluş safhasında olan devletin ihtiyaçlarını tamamlamakta kullanıyor, kalanlarını muhârebelere katılan gâzilere dağıtıyordu. Osman Gâzinin teşkilâtlanmaya verdiği ağırlık 1298 yılına kadar devam etti. Osman Gâzinin ileriye dönük faaliyetlerini, huduttaki Bizans tekfurlarını daha da telaşlandırdı. Bilecik tekfuru da Osman Gâzi aleyhine ittifak içine girdi. Bizans- Rum tekfurları, Osman Gâziyi muhârebe meydanında öldürüp yenemeyeceklerini anlayınca, entrikaya başvurdular. Yarhisar Tekfurunun kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe dâvet edip, öldürmeyi plânladılar. Osman Gâziye suikast tertibi, dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal tarafından haber verildi. Gerekli tedbirleri alan Osman Gâzi, Bizans tekfurları ile berâber dâvet edildiği düğüne, hediye olarak kuzu sürüsü gönderdi.Düğün sonrası yaylaya çıkacağını bildirerek, eskiden olduğu gibi değerli eşyâlarının kadınlar vâsıtasıyla kaleye alınmasını istedi. Bilecik Tekfuru, Bizans tekfurlarıyla ittifâk hâlinde olduğundan Osman Gâzinin teklifini kabul edip, düğün yeri olan Çakırpınarı`na gitti. Osman Gâzi aşiretin eşyâsı yerine atlara silâh yükletip, harp hilesiyle, kırk kadar gâziyi kadın kılığında Bilecik`e gönderdi. Aşiret kâfilesi Bilecik`e gidip, şehri ele geçirdi. Osman Gâzi de düğünden dönen tekfurları kurduğu pusuyla yenilgiye uğratıp, düğüne katılanların ve askerlerinin çoğunu öldürttü. Osman Gâziye karşı tertiplenen Bizans entrikası lehe çevrilip, gelin dâhil, düğüne katılanların bir kısmı esir alındı. Geline Nilüfer adı verilip, Osman Gâzinin oğlu Orhan Gâziye nikâhladı. Fethe devam edilip, ertesi gün Yarhisar Kalesi kuşatıldı ve ele geçirildi. Osman Gâzinin kumandanlarından Turgut Alp ve gâziler de İnegöl`ü fethettiler.

Osman Gâzi Batı Anadolu`da Bizans hududunda fetihlerde bulunurken, Moğolİlhanlılar da Anadolu`yu istilâ ettiler. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Şahı İran`a götürdü. Bütün Türkiye Selçuklu Devletinin toprakları, İlhanlıların eline geçti. İlhanlı zulmünden hicret eden birçok Anadolu Selçuklu emiri ve mâiyeti, Osman Gâzinin gazâlarına katılmak için hizmete geldi. Böylece Osman Gâzi 1281 yılından beri arâzisini devamlı genişletip, gazâ niyetiyle hizmetine katılanlarla devamlı güçlendi. Anadolu Selçuklu Sultanlığının fetret devrindeki iktidar boşluğundan faydalanan Türk beyleri istiklâllerini ilân ettiler. Osman Gâzi de iyice kuvvetlenmişti. 1299`da istiklâlini ilân edip, tabilikten kurtuldu. Osman Gâziye istiklâl alâmetleri olan ferman, sancak, alem, tuğ, kılıç ve at ile takımı önceden verildiğinden, istiklâlin, ilân etmesiyle, devlet teşkilâtının müesseselerini kurup, her kaleye subaşı, dizdar, kâdı tâyin etti.Köyler timar olarak sipâhilere dağıtıldı. Bu arada Yundhisar ve Yenişehir kalaleri fethedildi. Osman Gâzi, yeni fethedilen Yenişehir`i merkez, hâline getirdi. Burada idâri, iktisâdi ve sosyal müesseseler inşâ ettirip, evler, dükkanlar, çarşı ve hamamlar yaptırdı. Devleti beş idâri bölgeye ayırdı. Her bölgenin idâresine güvendiği, kâbiliyetli ve âdil kumandanlar tâyin etti. Oğlu Orhan beye Sultanönü, Gündüz Alp`e Eskişehir, Aykut Alp`e İnönü, Hasan Alp`e Yarhisar, Turgut Alp`e İnegöl bölgelerinin idâresini verdi. Neticede dört yüz çadırla Türkiye Selçuklu bizans hududuna yerleştirilen Kaya Aşireti, 1299`da Osman Gâzinin adına izâfeten Osmanlı hânedanı ve devletini kurmuş oldu. Osman Gâzi İslâm dininin esaslarını, Türk örfünü teşkilât ve müesseselerini safha safha yerleştirip, mükemmelleştiriyordu. Teşkilât ve müessesini kurarken, İslâm dininin farzlarından cihat emrini de yapıyorlardı. Devamlı genişleyip, teşkilâtlanan Osmanlı tehlikesini huduttaki tekfurlarla hâlledemeyeceğini anlayan Bizans Kayseri ikinci Andronikos Poleologos, hassa kumandanlarından Musalon`u Osman Gâzi üzerine sefere gönderdi. Musalon kumandasındaki Bizans kuvvetleriyle Osman Gâzi 1302`de İznik`in kuzeydoğusundaki Koyunhisar Kalesi mevkiindeki karşılaştılar. 27 temmuz 1301 târihinde yapılan Koyunhisar Muhârebesinde Osman Gâzi muzaffer oldu. !302 yılında Köprühisar Kalesi fethedildi. 1303`te Yenişehir`in güneybatısındaki Marmaracık Kalesi fethedilip, İznik`in kuzeyindeki Katırlı Dağı eteğine kale yapıldı. Kaleye Taz Ali kumandasındaki yüz asker bırakılarak İznik ablukaya alındı. 1306`da Bursa Tekfurunun idâresindeki müttefik Bizans tekfurlarına karşı sefer yapıldı. Osman Gâzi müttefik Bizans tekfurlarının kuvvetini Dinboz`da mağlup etti. Kestel, Kite ve Ulubad kaleleri Osmanlıların eline geçti. 1306`da Osmanlılar, ilk defâ Ulubat tekfuruyla askeri antlaşma imzâladılar. Antlaşmaya göre; mülteci Kite Tekfuru Osmanlılara iâde edilecek, Türkler Ulubat Nehrini geçmeyecekti. Osman Gâzinin Osmanlı arâzisini devamlı genişletmesi Bizanslıları telaşa düşürdü. Bizanslılar, İlhanlılarla akrâbalık kurarak, Osmanlı taarruzlarından kurtulmak istediler. Bizans Kayseri kızı Maria`yı İlhanlı hükümdarı Gazan Hana nişanladı. Onun ölümüyle de Olcaytu Hana nişanlayarak, kalelerini Osman Gâzinin taarruzlarından kurtarıp, Osmanlı hakimiyetindeki arâzilerin geri alınmasını ümit etti. Osman Gâzi, Bizans Kayserinin ittifak arayışı içinde olduğu zamanda da gazâlarını sürdürdü. 1307`de İznik kuşatılıp, Yalova`ya akın düzenlendi. böylece Osmanlılar denize ulaştı. 1308`de Marmara Denizindeki İmralı Adası fethedilip, deniz üssüne sâhip olundu. Bizans`ın Bursa ile deniz ulaşımı ve irtibatı kontrol altına alındı. İznik civârındaki Koçhisar fethedildi.

Osmanlıların Bizans hududunda tesis ettiği âdil idâre; tekfurların zulmünden, vergilerin ağırlığından bıkan hıristiyan ahâliden başka, kumandanların da takdirini kazanmıştı. 1313`te Harmankaya Tekfuru Mihal de Osman Gâzinin maiyetine girip, Müslüman oldu. Köse Mihal Gâzi adını alarak, pekçok muhârebeye katıldı. Osmanlı Devletine çok hizmeti geçti. Marmara sâhilinden Karadeniz istikâmetinde gazâ akınlarına devâm eden Osmanlılar, 1313`te Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke, Hisarcık, Tekfurpınarı, Yenikale, Karagöz ve Yanıkçahisar kalelerini fethettiler. Bursa, Osmanlı arâzisi ortasında bırakıldı. Bursa ablukaya alınıp, Kaplıca ve Uludağ istikâmetlerine iki kale yapıldı. Kaplıca istikâmetindekinin kumandanlığına Osman Gâzinin yeğenlerinden Aktimur, Uludağ tarafındakine Balaban tâyin edilip, kalelere kumandanlarının isimleri verildi. 1313 yılından itibâren Bursa kuşatmaya alındı. Moğol istilâsından Batı Anadolu`ya gelip, Kütahya`ya yerleşen Çavdarlı Aşiretinin Osmanlıya karşı yaptığı düşmanca hareketler, Osman Gâzinin oğlu Orhan Gâzi tarafından durduruldu. Oymahisar`da yapılan muhârebede Çavdaroğlu esir edilip, aşiretin saldırganları cezalandırıldı. 1317 yılında Orhan Gâzi ve kumandanlarından Konur Alp, Sakarya ve Karadeniz istikâmetindeki Karatekin, Ebesuyu, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve keresteci kalelerini fethedip, bu mevkileri Osmanlı hâkimiyetine aldılar. Akça koca Sakarya Nehrinin batısından İznik Kalesine kadar olan mevkii fethetti. Buralara, adına izafeten, Koca-eli denildi. Osman Gâzinin, gençliğinden beri Rum ve düşman tecâvüzlerine karşı sürdürdüğü askeri hazırlığı ve mücâdelesi, devlet kurarken gerçekleştirdiği idâri ve siyâsi faaliyetler onu altmış yaşından itibâren iyice yormaya başladı. Nikris (romatizma) hastalığından da muzdaripti. Gazâ akınlarıyla yetişip, yiğitliği, cesâreti, bilgisi ve dinine sadâkatiyle düşmanların korkusunu, Müslümanların takdirini kazanan oğlunun idâre tarzını sağlığında görebilmek için, son yıllarındaki fetih hareketlerinde ve siyâsi hâdiselerde Orhan Gâziyi vazifelendirdi. 1321`de Orhan Gâziyi Mudanya, Kara Timurtaş Beyi de Gemlik seferine gönderdi. Mudanya feth edilip, Bursa ablukası daha da kuvvetlendi. Akınlara devam edilerek 1323`te Akyazı, Ayanköy, 1324`te Karamürsel, 1325`te Orhaneli denilen Atranos feth edildi. Osman Gâzi, 1314 yılından beri çevresini ablukaya alıp, kuşatma hâlinde tuttuğu Bursa`nın fethini görmek istiyordu. Orhan Gâzi 6 nisan 1326 târihinde Bursa`yı fethedip, Osman Gâzinin ve Müslümanların arzusunu yerine getirdi. Gâzilerin akınları neticesinde, Bolu, Kandıra, Ermenipazarı ve Devehisarı feth edildi. Bursa dâhil bütün fethedilen bölgeler imar olunarak, sâhipsiz evler gâzilere dağıtıldı. Osmanlı teşkilât ve müesseseleri kuruldu. Hıristiyan ahâliden Osmanlı ülkesinde oturanlar, İslâm dininin gayri müslimlerle alâkalı hukûku tatbik edilerek vergilendirildiler. Osman Gâzinin, hastalığı Bursa`nın fethinden sonra arttı. Hocası Şeyh Edebâli ve hanımı Mâl Hâtunun vefâtıyla hastalığı daha da şiddetlendi. Vefât edeceği zaman, oğlu Orhan Beye vâsiyetnamesi, İslâmiyete olan sevgi ve saygısını, Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir.

Vasiyetnâmenin özü şöyledir:

``Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemiyesin! bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in`âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, şeriat işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malına gurûr getirip, şeriat ehlinde uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah`ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik davâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâima herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum.``

Osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur. Osman Gâzinin misâfir kaldığı evde Kur`ân-ı kerim`e hürmeti, kurduğu osmanlı devletinin 623 yıl din-i İslâm ile idâre edlip, 620 yıllık iktidarıyla yorumlanır. Osman Gâzi vasiyetini yaptıktan sonra 1 ağustos 1326 târihinde Söğüt`e vefâT ettiİ. kabri Bursa`daki Gümüşlü Kümmettedir. Osman Gâzinin Orhan beyden başka Alâeddin Bey, Çoban Bey, Hâmid Bey, Melik Bey, Pazarlu Bey adında oğulları, Fatma Hâtun adında bir kızı vardı. Ölümünden sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti. Osman Gâzi sâlih bir Müslüman olup, İslâm ahlâkının iyi ve güzel vasıflarına sâhipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle, Bizans ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlup edip, zaferler kazanan üstün bir kumandandı. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanına ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Osman Gâzi kurduğu hânedanla; üç kıta, yedi iklim, her çeşit ırk, dil, din, mezhep, fikir, kültür ve medeniyetteki insanı, bünyesinde Osmanlı adı altında toplayan, Kur`ân-ı kerim, hadis-ü şerif ve İslâm âlimlerince övülen mânevi hizmetlerin mirasçısı ve idârecilik vasfının 13. yüzyılından 20. yüzyıla kadar nesillere intikalcisidir. Osmanlı Devleti şer`i meselelerini, kuruluşundan itibaren Hanefi mezhebi hükümlerince hâlletti. Kazâ merkezlerine, şehirlere tâyin edilen, Hanefi mezhebine göre karar verirlerdi. Osman Gâzi zamânında askeri teşkilat oğuz töresine göre olup, aşiret kuvvetlerine dayanıyordu.

Târihçilerin, Osman Gâzi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirleri özetle şöyledir:

Türk ve İslâm târihinin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir. Onlar, milli ve İslâmi mefkûrelerinin dâhiyâne terkibi, siyâsi istikrar ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıtanın ortasında ve Akdeniz havzasında, beşer târihinde nizâm-ı âlem dâvâsının en kudretli temsilcileri olmuşlardır. Osmanlı hânedanı, dünyâda hiçbir âileye nasib olmayan büyük ve dâhi padişahları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yanlız en büyük hayâtiyeti bahşetmedi. Onu milli, İslâmi ve insanı ideâller çerçevesinde milletin kalbini kazanarak cihân hâkimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkilâtı hâline getirdi. İslâm dininin, beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için, ilân ettiği yüksek esaslar ve dünyâ nizâmı mefkûresi, Eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri derecesine osmanlı devrinde ulaşmıştır.

Osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sâhip olmaktan üstün tuttular. Kemâl sâhibi ilim erbâbını dâima takdir edip onlara rağbet gösterdiler. Pâdişahlar, savaşta ve barışta, kânunların düzenlemesinde, dinin bildirdiği hükümlere sâdık kalmakla yükselip kuvvetlendiler. İşlerinde âlimlerle istişâre eylediler. Devlet nizamlarının hazırlanıp, düzenlenmesini ve teftişini onlara havâle edip, idâri mesuliyetlere onları da dâhil ettiler. Bunun için Osmanlı Devletinde ulemâ sınıfı, hürmetli bir mevkideydi. Bu yüzden korkutmaya dayanmaktan çok, adâleti yerleştiren kânunlar yapıldı.

Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhebler arasında sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletlerarası en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsi varlık teşkil etti. Osmanlı Devleti ve sultanlarının dâvâlarıda kendi tâbirleriyle ``Nizâm-ı âlem`` üzerinde toplanıyor. koca devletin hikmet-i vücûdu ve cihâdı da, bu milli, İslâmi ve insani esaslara bağlı bulunanbir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslâm târihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. Bu büyük siyâsi varlık, eski ve yeni devletlerden farklı olarak, ne dışta istilâ tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensubları ve grubların huzursuzluk endişelerine mâruz bulunuyordu. Osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını İslâm dini ve onun cihâd rûhundan alıyordu. Şeyh ve evliyânın himmetleriyle yükselen gazâ rûhu, küçük söğüt kasabasından Bursa`ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli`ne yayılıyordu. bu arada Osmanlı Devletinin kuruluş ve cihâd rûhunun yükselişinde tasavvuf da büyük kudret kaynağı idi. Gerçekten de Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükselişinde tasavvuf tarikatleri, şeyhler, veliler ve dervişler birinci derecede rol oynamıştır. Osman Gâzi ve haleflerinin etrâfı din adamları ve evliyâ ile dolmuş ve daha ilk günden Osmanlı akınları gazâ mâhiyetini almıştır. Nitekim Osman Gâzi, dâmâdı olduğu büyük tasavvuf âlimi Şeyh Edebâli`ye intisâb ederek her hususta onunla istişârede bulunurdu. Kendisinden sonra gelecek Osmanlı sultanlarına da İslâm âlimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterülmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Bu vasiyete lâyıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri medrese, zâviye, imâret, dârülkurrâ ve türbelerle kutsileştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle dünyâya İslâmiyeti yaymışlar, asırlarca maddi ve mânevi güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —