Habertürk ekranlarında yayınlanan kimi zamanlar renkli görüntülerin kimi zaman gerginliğin yaşandığı Tarihin Arka Odası programının isimlerinden Prof. Dr. Nurhan Atasoy, programda yaşananları anlattı.
Kübra Par`ın gerçekleştirdiği işte o söyleşi...
Seçimlere 2 hafta kaldı, her yerde benzer haberler. Politika gündeminden sıkılmışken, imdadımıza Prof. Nurhan Atasoy yetişti. Nurhan Hanım gelmiş geçmiş en efsanevi sanat tarihçilerinden biri. 81 yaşında hâlâ karınca gibi çalışıyor. Salı günü küratörlüğünü üstlendiği 2 büyük serginin açılışı var. Bu kadar işin gücün arasında bir de her hafta Tarihin Arka Odası programında Murat Bardakçı'nın sataşmalarıyla uğraşıyor. Nasıl tahammül ediyorsunuz? diye sormak için Nişantaşı'ndaki evinin kapısını çaldım. Karşıma Türkiye'nin en tatlı, en doğal, en esprili kadını çıktı..
Herkesin merak ettiği o soruyla başlayacağım; Murat Bardakçı'ya nasıl tahammül ediyorsunuz?
Yolda yürürken insanlar da beni çevirip bu soruyu soruyor. O adama nasıl tahammül ediyorsun, kafasını kır! diyorlar (Kahkahalar). Murat'ı çok seviyorum. Bilgisine hayranım. Programı da seviyorum çünkü tarih açısından çok şey öğrendim. Programda çalınan eski müzik kayıtlarına bayılıyorum. Ancak ben lafımın dinlenmesine alışmışım. Murat lafımı dinlemiyor. Konuşmaya başlayınca, Hocam bir dakika deyip lafı ağzıma tıkıyor. Yaramaz bir çocuk gibi. Sataşsın. Ben şakadan hoşlanırım. Ama rahatsız olduğum şeyler var. Üniversiteme çok laf ediyor. Bir de insanları fazla didikliyor. Geçen gün tenkit ettiği konuda hemfikirdim; ama 1 kere söyle, 2 kere söyle. 10 kere söylenir mi? En sonunda Yeter, her şeyin bir haddi var dedim! Böyle yaptığında tansiyonum çıkıyor. Ara sıra ölçüyü kaçırmasa daha mutlu olacağım!
Sizinle niye bu kadar uğraşıyor?
Ben kızınca çok hoşuna gidiyor keratanın! Onun için mesela herkesin bilmediği eski müstehcen eserlerden bahsediyor, Hocam niye bunu yazmıyorsun? deyip beni kızdırmaya çalışıyor. Onu sen yaz diyorum. Elbette biliyorum ama sanatın müstehcen kısmıyla ilgilenmiyorum!
Siz de çok sabırlısınız ama...
Sabırlıyım ama yoruldum artık. Yakında bırakacağım.
İçten içe kızıp küsüyor musunuz?
Hiç küsmedim. Birkaç kere Ayrılayım artık dedim ama bir şeytan tüyü var!
"BEN HİÇ EVLENMEDİM, ÇÜNKÜ..."
Hiç evlenmemişsiniz...
Gençliğimde durmadan seyahat ediyordum. Bir adamla ne uğraşacağım, birkaçı birden olsun dedim! (Gülüyor) O kadar özgürce yaşıyordum ki... Peşimde olan adamların hiçbiri özgürlüğümü kaybetmeme değecek değerde değildi. Çocukları çok seviyordum. Ablamın 3 çocuğunu koynumda büyüttüm. Eğer sevip bakabileceğim yeğenlerim olmasaydı sırf çocuk için evlenebilirdim.
"OSMANLI DEDİKODUSU ÇOK TUTUYOR"
Bardakçı programda sürekli güzelliğinize iltifat ediyor. Asılıyor mu size acaba?
Evet, asılıyor! Çok güzel, genç bir karısı var ama bana da gizlice âşık galiba! (Kahkahalar) Beni kızdırmak hoşuna gidiyor.
Gençken çok güzel olduğunuzu söylüyor.
Ben gençken de canlıydım filan ama hiçbir zaman çok güzel olmadım.
Ama İlber Ortaylı da sizin için Gençken çok alımlıydı diyor.
Yok, yahu onlar benim çocuğum yaşındalar! (Gülüyor)
Bardakçı'yla program dışında dostluğunuz nasıl? Nişantaşı'nda komşuluk yapıyor musunuz?
Arada bir yemek yiyoruz.
Nereye gidiyorsunuz?
O bir yeri beğenmez, evde yiyoruz. Bu ara biraz kilo verdi, şimdi gözü benim yediğimde!
Tarihin Arka Odası'nın bu kadar sevilmesinin sırrı ne?
Programı Murat götürüyor tabii. Bir konu açıyorsun, hemen onunla ilgili bir şiir okumaya başlıyor.
Böyle kaç kişi var? Hakikaten çok derin ve sağlam bir bilgisi var. İyi hocaları varmış, dayak yiye yiye öğrenmiş.
En unutulmaz programınız?
Bir pogramda tango yaptık, başım döndü. Yavaş ol, düşücem diyorum, hâlâ döndürüyor. Bir de gırtlağıma basıp Tavukları Pişirmişem diye şarkı söyletti. Yorgunum desem de beni dinlemiyor.
Şikâyet edince Bu yaştan sonra kızamık çıkaracak değilsin ya! diyor.
Programda farklı konuları tartışıyorsunuz. En çok ne tutuyor?
Murat geç dönem Osmanlı tarihini, dedikodusuyla birlikte süper biliyor. O dedikoduları kitaplarda bulamazsınız. En çok onlar ilgi çekiyor.
"KAMERALARA YAKALANMADAN ONA NELER YAPIYORUM BİR BİLSENİZ"
Geçen akşam Bardakçı'ya dil çıkarırken kameralara yakalanmışsınız.
Kameralara yakalanmadan ona neler yapıyorum bir bilseniz! (Kahkahalar)
Bazen İlber Ortaylı ile bir olup size sataşıyorlar. Tombulluğunuza övgüler düzen bir şiir okudular, tepeniz attı...
Evet, ben reaksiyon veriyorum diye takılıyorlar. Utanıp süzülsem gene yaparlar gerçi!
Erhan Afyoncu ile aranız nasıl?
Çok iyi. Hakikaten çok efendi, çalışkan, iyi bir dost.
Bardakçı'yla tartıştığınızda kimden yana taraf oluyor?
Hep beni tutar!
Bardakçı'nın seyircilere çatmasına ne diyorsunuz?
Ona nasihat etmenin, doğru yolu göstermenin bir faydası yok. Kendi bildiğini okur. Keşke gelen tepkilere hiç cevap vermese. Vakit kaybı...
Program çok geç saatte bitiyor. Nasıl dayanıyorsunuz?
Şimdiye kadar hiç uyuyakalmadım, cin gibi oturuyorum. Ben gece kuşuyumdur.
"BÜYÜKBABAMIN ARŞİV SEVDASINDAN ETKİLENDİM"
Tokat, Reşadiyeliyiz. Büyük babam Ali Rıza Bey inanılmaz derecede toprağına, memleketine bağlıydı. Tıp profesörü olmasına rağmen kendisini Reşadiye'ye tayin ettirmiş ve oradaki bütün zührevi hastalıkların kökünü kurutmuş. Şark çıbanının tedavisini bulmuş.
Babam eczacıydı. 4 kardeşiz, ben 3 numarayım. Amcamın 2 çocuğu da bizimle büyüdü.
Erdoğan Louisville'de çok başarılı bir cerrah. Benden 3 yaş büyük ama hâlâ ameliyatlara giriyor. Diğer ağabeyim çift doktoralı. İsviçre'de bir ilaç sanayinde araştırma laboratuvarı şefiydi. Ablam hukuk tahsili yaptı.
Öğrenciyken tarihten nefret ederdim. Lise son sınıfta çok sevdiğim bir tarih hocam vardı, o beni etkiledi. Büyükbabam, büyük büyük babamızın Seyit Hasan Paşa olduğunu keşfetti ve onunla ilgili bir yayın hazırladı. Hiç durmadan arşive gidip araştırma yapardı. Onun arşiv sevdasından ben de etkilendim. Sanat tarihi bölümüne çok isteyerek girdim.
"KADIN OLARAK HERKESİN MERAK ETTİĞİ ŞEYLER YOK BENDE"
Bardakçı programda hep aynı ceketi giyiniyor. Erhan Afyoncu'yla aranızda para toplayıp ona bir ceket mi alsanız acaba?
O ceket onun havası. İngiliz lordları yeni ceket diktirdiklerinde bir müddet giymezler. Uşaklarına verirler, giyinilmiş havası aldıktan sonra geri alıp giyerler. Murat da İngiliz asilzadeleri gibi! (Gülüyor)
Geçen gün programda giydiğiniz kırmızı güllü cekete takıldı, Kıyafetlerini bit pazarından alıyor dedi!
Münir Nurettin Selçuk'un kızı Meral Selçuk çok sevdiğim bir arkadaşımdır. O da benim gibi şişkodur. Bana arada giymediği bir elbiseyi yollar, memnuniyetle giyerim. Ama bilmediğim şeyi bit pazarından alıp giyemem, çok iğrenirim.
O programda Kadınlığımı kaybettim demişsiniz...
Hakikaten kadın olarak herkesin merak ettiği şeyler yok bende. Nişantaşı'nın göbeğinde oturuyorum ama dükkânlara girmiyorum. Onun yerine evde oturduğum yerde, internetten çok güzel şeyler alıyorum. Dükkânlara gidiyorum. Mayo var mı? diye soruyorum, yüzlerini buruşturup Size göre yok diyorlar. Tezgâhtarlar uzaylı görmüş gibi bakıp aşağılıyorlar gibi geliyor bana. Bu şişko kadınlar nereden mayo bulup giyiniyor? Sonra bir baktım, internette var. Hem güzel hem bedenime göre!
"ATİYE SOKAKTA ÇOK GÜRÜLTÜ OLUYOR"
Atiye Sokak'ta oturmak zor değil mi?
Aşağıdaki barlar yüzünden çok gürültü olmuyor mu? Eskiden daha mutluydum. Şimdi bazı akşamlar çok gürültü oluyor. Geçen Bir hoparlör bağlayıp şunlara avaz avaz arabesk çalayım dedim. Sonra düşündüm, ona da bayılırlar. En iyisi senfonik müzik çalacaksın bunlara ceza olarak..
"81 YAŞINDA HALA ÇALIŞIYORUM, ÇILGINLIK BU"
120'nin üzerinde konuda sayısız eser veren Nurhan Atasoy, 20 ülke gezdim, 70'ten fazla müze ve koleksiyon üzerinde çalıştım. Nasıl bir enerjim varmış. Çılgınlık bu, akıllı insanın yapacağı iş değil. 81 yaşındayım. Arkadaşlarım köşe yastığı gibi oturuyor. Ben hâlâ çalışıyorum. Merak ettiğim her konuda dosya tutuyorum. Daha bir sürü projem var. Ölmeden nasıl yetiştireceğim?... diyor.
En sevdiği kitapları: Otağ-ı Hümayun: Osmanlı Çadırları, Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Derviş Çeyizi, İbrahim Paşa Sarayı, İpek: Osmanlı Dokuma Sanatı, İznik Seramikleri...
NURHAN ATASOY`DAN İKİ YENİ SERGİ
Beyazıt'tan Aksaray'a inen büyük caddenin üzerinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin yanında 15. yüzyıldan kalan mimarisi çok güzel, büyük bir hamam vardır. Çifte hamam, yani hem kadınlara hem erkeklere hizmet veren, girişleri farklı bir hamam. Yıllar içinde bakımsızlıktan mezbelelik olmuştu. İstanbul Üniversitesi, restorasyonu sırasında bana danıştı. Büyük kubbeli bölümün sergi salonu olarak kullanılmasını önerdim, kabul ettiler. İlk sergiyi ben üstlendim. 1924'te Atatürk'ün emriyle Yıldız Sarayı Kütüphanesi Darülfünun'a yani İstanbul Üniversitesi'ne verilmiş. O kütüphanede bulunan nadir eserlerin küçük bir bölümünü sergileyeceğiz. Abdülhamid devrinde toplanmış 900 albümden 5'ini de göstereceğiz. Bu serginin yanı sıra bir de hamamın yıkanma mahallini orijinaline uygun olarak restore ettik. O alanda da vitrinler içinde eski hamam eşyaları sergileyeceğiz. Her 2 sergiyi de 26 Mayıs Salı günü açıyoruz.