9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01
SARUHANLI - TBMM’nde görüşülen TSK Kanunu üzerine üç ayrı konuşma yapan İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, kapatılan askeri okullar ve hastaneler o gün için doğru bile olsa, yeniden açılmalıdır dedi.
İlk konuşmasında; Türk ordusunun, yalnızca PKK, DAİŞ ve FETÖ ile mücadele etmekle kalmayıp; Soğuk Savaş sonrasında çevre coğrafyalar olan Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da yaşanan İç Savaşlar ve bunların sonrasında gerçekleşen jeopolitik kırılmaların merkezi konumunda olan Türkiye’yi de içeride ve dışarıda başarıyla savunmakta olduğunu belirten Cesur, Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı önemli olduğunu ve ordunun geliştirilmesi, güçlendirilmesi, ihtiyaçlarının eksiksiz karşılanmasının da gerekli olduğunu söyledi ve sözlerine “Biz de, bu kapsamda gereken ne varsa yapmakta azimkâr ve dahi sorumluyuz” diye devam etti.
İkinci konuşmasında da güçlü ordunun önemine değinen Dr. Aylin Cesur; “TSK’yı güçlendirelim; sistemsel ve kalıcı olsun yapacaklarımız.
İşte bu noktada askeri okullar bu zincirin kilit taşıdır.
Çocuklarımızın en verimli çağlarında ordu disiplini altında alacakları bir askeri eğitimden yoksun bıraktırılması yanlışından dönülmelidir.” dedi ve askeri hastanelerin ve GATA’nın yeniden açılmasının gereğini bir gazi subayın ağzından anlattı.
Sözlerine; İYİ Parti olarak Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve onun mensuplarının ivedilikle çözülmesi gereken temel, aslî ve somut sorunlarına yönelik çabamız her zaman samimi ve ısrarcı biçimde devam edecektir diye devam eden Milletvekili Aylin Cesur’un iki konuşmasının tam metinleri:
BİRİNCİ KONUŞMA METNİ
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun Teklifi’nin 10. maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Türk Silahlı Kuvvetleri; gücünü ve yetkisini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan alan; yine Anayasa’nın 5. maddesinde belirtildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığının, bütünlüğünün ve bölünmezliğinin yılmaz bekçisi; Türk milletinin Anadolu coğrafyasında huzur, güven ve refah içinde yaşamasının aslî teminâtı; Türk milletinin bağrından kopmuş en kutsal, en güzide ve en kıymetli parçasıdır.
Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk Ordusu’na son sözlerinde; “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan; her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini, en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmışsan, Cumhuriyet'in bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun halde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur...”
Değerli Milletvekilleri,
Türk ordusu yalnızca PKK, DAİŞ ve FETÖ ile mücadele etmekle kalmayıp; Soğuk Savaş sonrasında çevre coğrafyalar olan Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da yaşanan İç Savaşlar ve bunların sonrasında gerçekleşen jeopolitik kırılmaların merkezi konumunda olan Türkiye’yi de içeride ve dışarıda başarıyla savunmaktadır.
Çevre coğrafyalarda yaşanan gelişmeler bugün bize göstermektedir ki; tarihin en kadim, en kıymetli ve en bereketli; dolayısıyla da en çetin ve en zorlu coğrafyasında pek çok kez hukukunu ve varlığını müdafaa etmek zorunda kalmış Türk milletinin, kendi vatanında huzur, refah ve emniyet içinde yaşaması için; etkin, caydırıcı ve saygın Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı önemlidir ve ordumuzun geliştirilmesi, güçlendirilmesi, ihtiyaçlarının eksiksiz karşılanması da gereklidir.
Biz de, bu kapsamda gereken ne varsa yapmakta azimkâr ve dahi sorumluyuz.
Değerli milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri; subayından astsubayına, uzman er ve erbaşından Mehmetçiğine, askeri öğrencisinden general ve amiraline kadar bünyesinde Türk Anayasası ruhunu barındıran farklı organların oluşturduğu bir beden, etle tırnak kadar ayrılmaz bir bütündür.
Bugün ki teklifte hedef, personelin haklarını, moral ve motivasyonunu güçlendirmek olarak belirtilmiş, ancak önerilen değişiklikler yetersiz ve eksik. 10. maddedeki düzenleme ile askeri öğrencilerin harçlıklarının artırılması amaçlanmakta. Ancak teklif, yaşları 13 ila 18 arasında değişen, askeri okul öğrencilerimiz, iki ayrı grup, iki ayrı ek gösterge miktarı ve on bir farklı yüzdelik oranla birçok zümreye ayrılmış ve bu tasniflere göre harçlıklandırılmış.
Bu şöyle bir şey; iki çocuğunuz var biri daha yüksek puanlı okulda; siz o evladınıza fazla harçlık veriyorsunuz. Yaşları aynı, amaçları ortak, vatan vazifesi için eğitim alıyorlar ve ihtiyaçları da aynı.
Bu farklılıklarını içeren bu maddeyi gelin düzeltelim yahu!.
Basit bir düzenleme ile yapalım, yapalım ki her kesimde son dönemde yaratılan ayrıştırma bu kadar spesifik bir alana da girmesin.
Yapalım ki evlatlarımız birbirine kin, kıskançlık, haset duyamadan aynı koşullarda eğitimlerini alsınlar. Bu da meslek hayatların girdiklerinde bir kompleks olarak bilinçaltında yer etmesin.
Etmesin ki; mesleğe atıldıklarında onların komutasındaki diğer alt kadrolara yansımasın.
Yansımasın ki; psikolojik olarak zaten büyük bir sorumluluk taşıyan bu en kutsal vatan görevi yapanların yuvası bu kurumumuzun her bir kademedeki değerli üyesi bu psikolojik yükün etkisini en az seviyede hissetsin.
Hissetsin ki, vatan için can vermeye gönüllü hizmete talip kahramanlarımıza hakkını biz onların gönüllerini canlarına katık ettikleri fedakarlığa karşı en yüksek seviyeden haklarını verelim.
BABA demiş vatandaşımız devlete ya hani; devletin babalık görevini yapması için devletin sıcak yüzünü hissettirelim gelin.
Fark öyle ele gelen bir miktar da değil, hiç yük olmayacak bir fark ama yapmazsak burada bu düzenlemeyi, getireceği psikolojik yük ile “tatbikatta yapılan hata savaşın sonuna kadar” sürecektir.
Onlar, bize güvenlik sağlarken sınıf farkı gözetiyor mu bir düşünün..
Herkes çok iyi bilir ki, asker ocağı bir anlamda da maddi gelirine bakılmaksızın herkesin eşit olduğu, herkese asgari bir standart sağlanan bir yuvadır. Bu ruhu devam ettirelim.
Bir askeri öğrencinin okulla ilişiği kesilmesi durumunda yükleneceği bir tazminata imza attırılmakta. Bunun da düzenlenmesi lazım. Ola ki oldu, kendisi zaten travma o çocuk ve aile için olayın, çoğu dar gelirli aileler bir ömür borç altında kalmamalı.
Birinci derece aile fertlerinden birini kaybetti diyelim ki, ya da ciddi bir hastalık veya sakatlık geçirdi, bu durumda da ailesinin yaşamını sürdürebilmesi için, onu koruyacak bir madde teklifte yok teklifte.
Ya da Astsubayların makam ve görev tazminatına, 100 bin uzman çavuşun söz verilen kadro ve 3600 beklentisine, en düşük sivil memur gibi emekli edilmeleri gibi pek çok acil bekleyen soruna çözüm de yok.
Teklifi, genel itibariyle olumlu olsa da, daha kapsayıcı, daha öngörülü, etkili bir kanun değişikliğinin yapılması; Türk Silahlı Kuvvetleri ve personelinin standartlarının iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi açısından en doğrusu olacaktır.
İKİNCİ KONUŞMA METNİ:
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin vatandaşlarının ve topraklarının güvenliği ancak güçlü bir ordu ve bu güçlü orduyu oluşturan teşkilatının güçlü bireyleriyle sağlanabilir.
Mazisi 2200 yıla dayanan Türk Silahlı Kuvvetleri, yalnızca bölücü terör örgütü PKK ile 46 yıldır, DAİŞ terör örgütü ile de son dönemde fedakârca mücadele etmekle kalmamış; onlarca yıldır devletin tüm organlarının içine sızmış, tarihimizin en büyük iç düşmanı Fetullahçı Terör Örgütü tarafından saldırılara, ihanetlere ve kumpaslara uğramış, kan kaybetmiş, yara almış, fakat boyun eğmemiş, diz çökmemiştir.
Aynı Türk ordusu, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini, diğer güvenlik güçleri ve milleti ile canı pahasına engelleyerek, Türkiye Cumhuriyeti’ni odaklara teslim etmemiş, milletinin ve devletinin varlığı uğruna terörist odaklara karşı bir kez daha göğsünü kahramanca siper etmiştir.
Bugün Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Doğu Akdeniz’de ve diğer birçok bölgede canı pahasına mücadele eden Mehmetçiğe karşı bir milletvekili ve her şeyden önce bir Türk vatandaşı olarak sorumluluğumuz var.
Değerli Milletvekilleri,
Bu kanun teklifiyle, ordunun harekât etkinliğinin artırılması, diğer taraftan da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne uyum düzenlemesi amaçlanıyor. Bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olmadı Değerli Arkadaşlar, 2 yıl önce bugün demokraside çağ atlayacaktık ve ilk 10 dünya ekonomisine girecektik ya hani; en çok da vallahi de billahi de size zarar verdi bakınız. Olmadı maalesef işte. Matematikte bir olmayana ergi metodu vardı o geldi aklıma. O şudur; bir sonucu olmuş kabul eder onu ispata çalışır, uydurursunuz; biz de işte her şeyi bu bize dar veya geniş her neyse olmamış elbiseyi uydurmaya çalışıyoruz ve kurumlarımız arada güme gidiyor; bu kurum çok kıymetli ama.
Tüm bu değişiklikler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan birçok meselenin yalnızca çok küçük bir bölümüne yönelik, yetersiz ve kısa vadeli hesaplarla hazırlanmış. TSK’yı güçlendirelim; sistemsel ve kalıcı olsun yapacaklarımız.
İşte bu noktada askeri okullar bu zincirin kilit taşıdır.
Çocuklarımızın en verimli çağlarında ordu disiplini altında alacakları bir askeri eğitimden yoksun bıraktırılması yanlışından dönülmelidir.
TSK’nın gücünü çeşitli kurumlara paylaştırmayı hedeflendi okullar kapatılırken belki. 15 Temmuz sonrası ilk planda gerekli idi diyorsanız, artık yeni bir düzenleme vakti diyelim o halde. Mücadeleyi yapalım sonuna kadar. Ama asıl yapılması gereken, Anayasaya ve kanunlara aykırı olan yasa dışı yapılanmaların TSK’da varlık bulmasının önüne geçmeye yönelik önlem ve tedbirleri almak olmalı.
Yüce meclisimiz tarihimizden gelen güçlü ordu temellerinde gençler yetiştirmek üzere, askeri okulların yeniden açılması yönünde düzenlemeleri hayata geçirmeli.
Bir diğer konu da benim ilgi alanıma ve tecrübelerime giriyor; askeri hastaneler ve askeri meslektaşlarım olan askeri hekimler. Çok önemsiyorum. Askeri hastaneler ve askeri hekimlerin önemini sizlere gazi bir subayımızın yaralandıktan sonraki tedavi sürecini aktararak anlatmak istiyorum.
Mardin’in Nusaybin ilçesinde gerçekleşen bir operasyonda tim komutanı bir subayımız, tuzak bir mayınla ağır yaralanıyor ve daha sonra tedavi sürecini şu ifadelerle aktarıyor:
“O günler göğüs göğüse muharebenin hayatın bir parçası olduğu günlerdi. Hiçbir şeyden korkumuz yoktu. Muharebe sahasındaki bütün hazırlığımız, yaralanan arkadaşlarımızı geri çekmek üzere saha içerisine girmek ve bir an önce, yaralıyı hastaneye ve doktorlara yetiştirmekti.
Nusaybin’de GATA’dan gelmiş toplam 20 askeri tabip ve cerrah görevlendirilmişti. Çünkü Diyarbakır’da silah arkadaşlarımızın başına gelenler akıl alır gibi değildi. Sivil doktorların muharebe sahasını bilmemeleri, savaş cerrahisini bilmemeleri, askeri personele olan soğuklukları hatta bölge halkının baskıları, yaralılara müdahaleleri zor duruma sokuyordu. Bizde bir söz vardır: "her askerin basacağı bir mayını vardır ve gün gelir o mayın o askeri bulur" beni de buldu.
Kafamdan, kulağımdan, şah damarımdan, kolumdan ve boyun bölgesindeki sinirlerimden toplam 6 şarapnel parçasıyla vuruldum. Hayatta kalmamın yegane sebebi, bölgede görevlendirilmiş ve her biri alanının uzmanı cerrahların o sırada orda olmasıydı.
Kanamamı durdurdular, beni hayatta tuttular. Aileme ve 1 buçuk yaşındaki kızıma geri teslim ettiler. Çok üzülüyorum. Halen silah arkadaşlarımız ülkemiz için kan döküyor ama onlar benim kadar şanslı değiller. Ve biliyorum ki başlarına bir şey geldiğinde, kendilerini herhangi bir doktora emanet etmenin korkusunu yaşıyorlar. Muharebe sahası cerrahlığı ve tabipliği şakası olmayan ve şansa bırakılamayacak kadar hayati öneme sahiptir, biz askerler için.
Değerli milletvekilleri,
Bugün konuştuğumuz kanun teklifi TSK’nın kurumsal yapısı ve askeri personele dair yığınla sorunun sadece birkaçını; kısa vadeli, geçici ve yetersiz bir şekilde ele alma girişiminden ibaret.
İYİ Parti olarak Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve onun mensuplarının ivedilikle çözülmesi gereken temel, aslî ve somut sorunlarına yönelik çabamız her zaman samimi ve ısrarcı biçimde devam edecektir.
Mevcut kanun teklifini, her ne kadar yetersiz olarak değerlendirsek de, TSK ve TSK personelinin güçlenmesi ve iyileştirilmesi amacıyla destekleyeceğimizi bildirir, saygılarımı sunarım.