9285,26%2,81
34,49% 0,10
36,41% 0,19
2956,69% 0,74
4955,48% 0,56
Doğumu âlemlere nur, huzur ve sürür getiren Peygamberimiz Hazret-i Muhammed`in mevlid kandilini, önümüzdeki yarın bir defa daha idrâkle müşerref olacağız.
Mevlid, Resûlullah Efendimizin doğum günü ve dünyaya geldiği tarih demektir.
O dünyaya gelmezden önce küre-i arzı küf ur bulutlan kaplamış, zulüm ve her çeşit dalâlet hüküm sürmekteydi.
Mukaddes Mekke şehrinde, putları Allah`a eş tutanlar çöreklenmiş, Kabe`nin içi, dışı ve etrafı irili ufaklı putlarla doldurulmuştu.
îman mefkûd, vicdan mecruh, zulüm memduh, edeb makdûh, ırz ve namus çak çak olmuştu. En şerefli varlık olması gereken insan, ahlâksızlığın envâını islemedeydi.
Sırtlanı geçmişti beşer yırtıcılıkta, Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
insanoğlunun fikri mefluç idi. Ne mabudu bilen kalmış, ne ma* Dede gelen vardı.
Bu feci durumda kıvranan insanlık âlemi, imdadına koşacak kurtarıcıyı beklemekteydi.
O halaskar; Hazret-i Âdem`in heybetini, Hazret-i Nuh`un bilini-ni, Hazret-i Byyûb`un sabrını, Hazret-i İbrahim`in teslimiyetini, Hazret-i ismail`in itaatini, Hazret-i Yusuf`un güzelliğini, Hazret-i Musa`nın yed-i beyzâsını, Hazret-i isa`nın ruhlara hayat iksiri gibi nüfuz eden nefesini kendinde toplayan ekmelü`r-Rusül olmalıydı.
Allah`ın lütfü, beşeriyyete bir defa daha erişmiş, insanlığın çilesi dolmuş ve Hazret-i Muhammed`in doğumu yaklaşmıştı.
On aort asır evvel yine bir böyle geceydi, Kumdan ayın ondurdu bir öksüz çıkıverdi
Resullerin serdârı bulunan Hazret-i Muhaınmed; Mekke-i Müker-reme`de Rebiulevvel ayının on ikisine raslayan bir pazartesi günü dünyaya şerefler kazandırdı. Henüz tanyeri ağarmadan, Mekke ufuklarında doğan şems-i Muhammedi ile bütün cihan aydınlandı.
Zerre-i nurundan eyler Arş-ı azim iktibas, Mâ h-ı rahşân-ı saadet doğduğu şebtir bu şeb.
Rebiulevvel ayı, Resûlullah Efendimiz`in hayatında çbk mühim tecellilere zarf olmuş bulunmaktadır. Dünyaya gelişi, Medine`ye gidişi ve Âlem-i Cemale göç etmesi hep bu aya tesadüf etmektedir;
Bütün tarihçiler,
Resûlullah Efendimizin doğumunun Rebiulev* vel ayında olduğunu ittifakla nakletmektedirler, Bu ayın kaçıncı ve hangi günü olduğunda ihtilâf vaki olmuşsa da ekseriyetin görüşü, on ikinci Pazartesi günüdür. Süleyman Çelebi ne güzel ifade etmiş:
Ol Rabbiu`l-evvel âyin nicesi, On ikinci gice isneyn gicesi.
Gün tayinindeki bu ihtilâf, doğum zamanı için değişik tarih mebde`lerinin nokta-i hareket olarak ele alınmış olmasındandır. Bazı tarihçiler fil vak`asını, bazısı da Kabe`nin binasını esas alarak, gün tayininde fark göstermişlerdir.
ResûM Ekrem; Mekke`de, büyük dedesi Hâşim`den dedesi Abdül-Muttalib`e intikal eden, Da`rüd-Tabâbia denilen evde dünyaya gelmiştir. Onun dünyaya şeref verdiği gece yeryüzünde nice hârikalar vücuda gelmiştir. Kisrâ`mn sarayının burçları yıkılmış, iran`da bin yıldan beridir yanan ateşgede sönmüş, Sâve gölü kurumuştu.
O gece vukubulan kevni hadiseleri gören Yehûdî âlimleri, «İsrâil-oğullarından Peygamberlik gitti, Yehûdî âlimlerinin itibarı kalmadı» diyerek kederlenmişlerdi.
Dedesi Abdül-Muttalib, onun doğumunu haber aldığı zaman son derece sevinmişti. Müstesna bir mahabbetle sevdiği oğlu Abdullah`ın genç yaşında uf ulunun acısı, tulü eden bu nurtopu torunla gidermiş oluyordu.
Abdül-Muttalib, bir ziyafet -tertip ederek Kureyş`in ileri gelenle- • rini davet etti. Misafirlerine torununun doğumunu haber verip ona` Muhammed ismini verdiğini açıkladı. Bu mübarek isim, Abdül-Mut-talibln soyundaki bir kimseye konulmuş değildi. Kendisine bu ismi tercih edişinin sebebi sorulduğunda şu cevabı vermişti:
«Onu, gökte meleğin yerde beşerin çok öveceğim umuyorum, bu sebeple ona bu adı koyuyorum».
Resûl-i Ekrem`in en meşhur ismi MUHAMMED`tir. Bu mübarek ismi Kur`ân-ı Kerim`in dört ayrı sûresinde zikredilmiştir. Bundan sonra Ahmed ismiyle şöhret alan Resûlullah Efendimizin Tâhâ, Yasin, Hâdî, Nur, Müddessir, Rahim, Reûf, Beşir, Nezir gibi birçok isimleri daha vardır.
Resûlullah Efendimiz, baba tarafından en asli, en yüce bir soya sahip bulunmaktadır. Nesep âlimleri,
Resûlulîah`m babası Hazret-i Abdullah`ın soyunu Hazret-i ibrahim`e kadar çıkarmaktadırlar. 20 dedesi Adnan`a kadar neseb âlimleri ittifak etmişlerdir.
Adnan, Hazret-i ismail`in oniki oğlundan Nabit`in soyundan gelmiştir.
Resûlullah`ın annesi Hazret-i Âmine, Zühre oğullan kabilesinin reisi Vehb`in kızıdır. Onun soyu da Resûlullah Efendimizin beşinci dedesi Kilâb`da aynı soyda birleşmektedir.
Peygamber Efendimiz`in baba tarafından nenesi Fâtıma, onun annesi de Sahre`dir. Sahre, Tahmür`ün o da Kusay oğlu Ubeyd`in keri-mesidir.
Anne tarafından büyük anneleri de Berre, onun annesi de Ümmü Habib`tir.
ResûM Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:
«3en, Ademoğuilannm (yaşadıkları) asırlarda (dededen babaya intikal ettirilerek) gönderildim. Nihayet içinde bulunduğum asra (gelmiş) oldum» (1). «Allah, îsmâiîia evlâdı (arası) ndan Kinâneyi, Kinâneoğullarından Kureyş`i, Kurejş (için) den Hâşiıno£ullanm seçti. Beni de Haşîmoğulları arasından seçti» (2).
Aziz mü`minler!
Okumuş olduğumuz hutbede yer alan &yet-i kerimede şöyle buy-ruimaktadır:
«ABdolsıın, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Mü`minleri cidden esirgeyicidir, bağışlayıcıdır o» (3).
Resûlullah Efendimizin babası Abdullah, ticaret için çıktığı Suriye yolculuğundan dönerken, yirmi beş yaşında olduğu halde Medi`-ne`de vefat etti.
Ana rahminde iken babadan yetim kalan Peygamber Efendimizi, validesi, üç veya yedi gün emzirebilmişti. Ona` evvelâ Ebû Leheb`-in cariyesi Süveybe, daha sonra Halime-i Sadiye süt annelik yapmış
Hazret-i Halime`nin yanında beş yaşına kadar kaldı. Onun evi yurdu bu zaman içinde bolluk ve bereketlere sahne oldu.
Peygamber Efendimiz, süt annesinin yanında bulunduğu günlerden birinde çocuklarla oynarken, Cebrail aleyhisselâm gelmiş, kendisini yatırmış ve melekî bir ameliyatla kalbini açmış ve içinden bir kan pıhtısını «Eu şeytanın sendeki nasibidir» diyerek çıkarıp atmış-
ti. Sonra kalbini, altından mamul bir taşın içinde Zemzemle yıkamış, daha sonra kapayıp yerine koymuştu. Yolda oynayan çocuklar, süt annesine koşup «Muhammed öldürüldü.» deyince koşup yanına vardılar ve yüzünün rengini biraz sararmış buldular. Hazret-i Enes diyor ki: «Ben, Resûlullah`ın göğsünde dikiş izlerini gördüm».
Fahr-i âlem, altı yaşına ulaşınca annesi Hazret-i Âmine, yanına oğlunu ve Ümmü Eymen`i alarak zevci Abdullah`ın kabrini ve Neccar-oğullan adı verilen hısımlarını ziyarete varmak maksadıyla Medine`ye gitmişlerdi. Dönüşte Mekke`ye ulaşmadan ecel kendisine ulaştı. Fâni hayata veda edeceğini anlayınca oğlunun yüzüne bakarak şu beyitleri söyledi:
«Eğer rüyada gördüğüm şey doğrır çıkarsa, sen insanlara ve inlere, helâl ve haramı bildirmek üzere, peygamber gönderileceksin. Kavimlerle birlikte devam edip gelen putlardan Allah seni korudu. Her yaşayan ölür, her yeni eskir, yaşlanan herkes zeval bulur, her çok tükenir. Evet, (fâni olmam itibariyle) ben de öleceğim. Fakat ebediyen anılacağım. Zira oğlumu hayırlı bir halef bırakıyorum.» Bunları dedikten sonra gözlerini fâni hayata kapamıştı.
Böyle imanlı bir anne ve babanın, böyle şerefli bir soyun necib evlâdı Hazret-i Muhammed (s.a.v.), altı yaşında annesinden de öksüz kalmıştı. Sekiz yaşına kadar dedesi Abdül-Muttalib`in yanında kaldı. Onun da ebedî âleme irtihali üzerine amucası Ebû Tâlib`in yanına gitti.
Resûlullah Efendimiz`in, çocukluk günleri bile son derece afif geçmiş bulunmaktadır. O, putlardan nefret eder, doğruluktan ayrılmaz, vakur ve doğru sözlü idi. Onun iyilikleri saymakla bitmez ki, hangisini sayalım.
..
Rahmet-i Rahmansın ey Peygamber-i sıddik-leb, Musteb.il efdaline tayin-i evsâf-ı ruteb.
Hiçbir kimseden tahsil görmediği halde, ilim ve irfanın zübdesi olmuş, dudakları kıpırdadığı zaman ağzından ledünnî ilimlerin âb-ı hayatı akmıştır.
«Beni Rabbim terbiye etti (ği için) edebimi güzelleştirdi» (4) buyuran Resûl-i efham; ilimlerin, irfanların aslı ve menbaı oluşunun sırrını dile getirmiştir.
«Zübde-i irfansın ey Peygamber-i ümmî lâkab»
Günler devrini tamamlayıp giderken Hazret-i Muhammed (s.a.v.) in yaşı, yirmi beşe ulaşmıştı. Hazret-i Hatice validemizle olan izdivacı, aile reisi ve baba olarak nice güzel örneklerin ve hayatî ehemmiyet taşıyan sünnetlerin bize intikaline yol açtı
Kırk yaşına vardığında Peygamberlikle vazifelendirilen Resûlul-lah, putperest bir kavmi, hakperest bir hale getirmiştir.
Mazhar-ı imanısın, şer`inle pekçok kâfirin. Bâtının pür nur idi, andan münevver zahirin.
Peygamberliğinin onüç senesi Mekke`de geçmiş, geri kalanı Medi-ne-i tâhirede devam etmişti.
Âdemoğlunun en şereflisi, âlemlerin rahmeti, Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed, son derece mütevazi, hayâlı, doğru ve insanların en güzel ahlâka sahip olanı idi. Açık ifadeli, tek tek konuşan ve doğrudan ayrılmayan Resûlullah Efendimiz`in en çok kızdığı fena huy, yalancılıktı.
Gülden daha güzel kokan Resûlullah; güldüğü zaman, edebinin kemâlinden, ağzını örterdi. Şair ne kadar haklı söylemiş:Kalemle kal ile tarif olunmaktan münezzehsin, Nekâisten serapa aksin ya Resûlellah