Tarih: 16.06.2014 09:26

Leyla`larımız Juliet olmasın

Facebook Twitter Linked-in

Leyla`larımız Juliet olmasın

 
Leyla`larımız Juliet olmasın

Yazar Mehmet Sabri Genç, aşk kavramının Batı ile bizim medeniyetimiz arasında farklı anlamlar taşıdığını söyleyerek önemli uyarılarda bulundu.

HABER MERKEZİ - Yazar Mehmet Sabri Genç, aşk kavramının Batı ile bizim medeniyetimiz arasında farklı anlamlar taşıdığını belirterek, “Aşk, Batı’da iki kişi arasındaki cinsel uyumluluktur, bedene hapsedilmiştir. Bizde ise ruh uyumu ve sevgi esastır. Bizde “Leyla ile Mecnun” onlarda “Romeo ve Juliet” vardır. Leyla ile Mecnun’un aşkında hakikat varken “Romeo ve Juliet”te bedene hapsedilir. ‘Leyl’ Arapçada gecedir, örtendir. Mecnun da çıplaktır, örtünecek birini arar. Mecnun’daki mana; her erkek kendini örtecek, gizleyecek birini bulduğunda âşık olur. Bulamadığında eksik kalır. Her kadın da örtecek gizleyecek birini bulduğunda âşık olur. Bulamadığında eksik kalır. Eğer Mecnun Leyla yerine Juliet’e âşık olursa bu onun için trajedi olur.” dedi.

Gaziantep Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim görevlisi Mehmet Sabri Genç, son kitabı Karekök Hayat üzerine Şule Yayınları’nda konferans verdi. Yazar Mehmet Sabri Genç, bu kitaptaki kahramanların isimlerini değiştirdiğini, yalnız Salzburg Paris Lodron Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okurken tevafuken karşılaştığı insanların yaşam hikâyelerini ve anılarını felsefî bir temelle yazıp kitap haline getirdiğini söyledi. Yazar Genç, “Karekök Hayat” kitabındaki kahramanları okuyucunun çok iyi tahlil etmesi gerektiğini belirterek “Kitap aklî ve duygusal gücünüze göre sizi açacaktır. Kitapta bahsi geçen karakterler o topraklarda hâlâ ferini yitirmemiş ama çıkış noktası da bulamamış insanlar.” dedi.

Karekök Hayat’ta; Batı medeniyetinin ruh halini, yaşama bakışlarını ve orada yaşayan Türkiye’den kopup da hakikat dengesini unutan insanlarımızın bunalımlarını ve buhranlarını kaleme aldığını söyleyen Genç, “Bizim yaşadığınız şu anki halleri Avrupa yaşadı ve sonu çok fena oldu. Bizim hâlâ hakikat yönümüz var. Eğer önlem almazsanız Avrupa’dan daha fena oluruz. Avrupa’nın kendini karantina altına aldığı yanları var, biz çırılçıplak küresel düzene entegre olmaya çalışıyoruz” uyarısında bulundu. Bu hikâyelerin çok çaplı düşünülmesi gerektiğinin altını çizen yazar, insan hakikat dengesini yitirip sadece yaşamsal faaliyetleri olan yeme, içme, barınma ve cinsellik yönü ağır bastığında yırtıcı bir hayvandan daha tehlikeli olabileceğini hatırlattı.

Genç, sözlerine şöyle devam etti: “İnsan beşerileşip, aklı ile zekâsı yer değiştirmişse o zaman çok tehlikeli bir karaktere dönüşür. Bizde Avrupa’nın aksine hürlük, özgürlük ve serbestlik farklıdır. Hür insan akıllı ve ahlaklı olan insandır. Caddeye çıplak çıkan insan ise serbesttir. Oysa Batı’da Nietzsche’nin tarif ettiği bir yaşam absürt olarak algılanan yaşamdır. Dünya hayatı Batı’ya göre absürttür. Bize göre dünya hayatı bir imtihandan ibarettir. Örneğin postmodern sanat dediğimiz şey bu absürtlükten ortaya çıkmıştır. Bu çeşit bir sanatın niteliği insanı şoka uğratmasında yatar. Aklınıza gelemeyecek şekillerde insanları şaşırtmak için her şey yapılır. Mesela bundan birkaç yıl evvel Viyana’da çok konuşulan postmodern sanat performanslarından biri grup seks performansıydı. Böyle bir olaya sanat denildi ve hatta bazı zenginler destek için bağışlarda bulunda. ‘Kalbi mühürlenmiş’ demenin ne demek olduğunu çok iyi anlamak lazımdır.”

BİR TOPLUMU BOZMAK İSTİYORSANIZ KADINLARI HEDEF ALIRSINIZ

Kapitalizmin Türkiye’de ve dünyadaki oyununu felsefede Husserl’in kurduğu görüngübilimin temeli olarak kabul edilen “yönelmişlik” kuramıyla ön plana çıkaran Alman filozof Franz Brentano’nun teorisiyle anlatan Mehmet Sabri Genç, “Her insanın korkusu, nefreti ve sevdiği vardır. Ve her insanın bunlara yöneldiği nesneler vardır. Siz karnıyarık seviyorsunuzdur ama size ’Karnıyarık sevme, hamburger sev’ derler. Şu anda Türkiye’de bunu yapıyorlar. Avrupa, nefsî ve cinsellik odaklı bir hal alırken bizim ülkemizde de cinsellik meseleleri TV aracılığıyla insanların beynine yerleştiriliyor. Çünkü bir insanın cinselliği ile oynadığınızda ruhunun nefsine hükmü zorlanır. Ruh ile beden arasındaki çatışkıyı artıran kilit noktadır ve insanları ele geçirmenin en kolay yoludur. Avrupa’da ratio yani us vardır, hakikat yönleri zayıftır. Mantık vardır ama metafiziğe yönelmeleri zayıftır. Ben bu kitapta orada hakikati arayan değişik milletlerden insanların buhranlarını kaleme almaya çalıştım. On iki farklı insan hikâyesiyle onların buhranlarını sorgulamaya ve bu yolla da kendi insanımıza ışık tutmaya çalıştım” diye konuştu.

“Bir toplumu bozmak istiyorsanız o toplumun kadınlarının zihniyle oynarsınız,” ifadesini kullanan Genç, Türk televizyonlarındaki programlara bakıldığında bu sorunun açıkça görüldüğünü söyleyerek “Evdeki kadınların izlediği programlara çok iyi bakın. Bir sürü kişi ‘Kim, kime tecavüz etmiş, kim kime ne yapmış.’ bunu izliyor. Nefsin fenomenleri altüst oluyor. Psikoloji ise bir nefs bilimidir. Ruh bilimi değil. Milyarlarca insanın nefsi birdir. Her ruh farklıdır. Bir bilim farklı olanı değil aynı olanı inceler. Amerika’daki insanla Türkiye’deki insan tek tip olsun ki, küresel düzende bu tek tipleştirilmiş insanlar daha çok tüketsin ve tüketilsin. Sen kendi hazinenden haberdar olmazsan, bilincini, irfanını, iradeni yok edersen seni tüketirler. Tüketim kültürünün olduğu yerde suç oranı artacak ve acılar olacaktır. Buna karşı bir karantina ve önlem alınması gerekmektedir.” şeklinde konuştu.

BİZİM LEYLA’MIZ JULIET OLMASIN

Kitabındaki karakterler arasında yer alan Muşlu Fesih’in yabancı bir kadına âşık olduktan sonra yaşam ile hayat arasındaki dengeyi kaybedip sonra intihar ettiğini belirterek “Avrupa’ya gidip diğer insanlarla olan etkileşimde bazı şeyleri gözetmezseniz sonunuz hüsran olabilir. Kitapta yer alan ‘Geceleyin Kumar Oynayan Körler’ başlıklı yazımda oradayken tanıdığım Muşlu bir karakter var. Gördüğünüzde içinizi burkacak bir hali vardı adamın. Kültürleri karıştırdı. Leyla’sını arıyordu ama Juliet’e âşık oldu. Juliet’in hakikat yanı yoktu. Türlü acılardan sonra intihar etti. Avrupa’da bu haber olmadı. Yitip gitti. Çünkü intihar haberleri yasaktır.” dedi.

Genç, bizdeki Leyla ile Mecnun’un Romeo ile Juliet’ten farkını şöyle anlattı: “Bizdeki aşk hikâyesinde neden Leyla ile Mecnun geçer biliyor musunuz? Çünkü ‘Leyl’ Arapçada gecedir, örtendir. Mecnun da çıplaktır, gizlenendir ya da örtünecek birini arayandır. Mecnun’daki mana şudur ki her erkek kendini örtecek, gizleyecek birini bulduğunda âşık olur. Bulamadığında eksik kalır. Her kadın da örtecek gizleyecek birini bulduğunda âşık olur. Bulamadığında o da eksik kalır. Oysa Romeo ve Juliet’te mana itibariyle bu yoktur. Orada tanıdığım Muşlu Fesih geceleri uyuyamazdı çünkü kendini örtecek biri yoktu. Leyla’sını ararken Juliet’e âşık olunca bu da onun sonu oldu. Çünkü Juliet’in dünyasındaki aşk ile onun dünyasındaki aşk farklıydı. Aşkın bedene hapsedildiği bir toprakta o, ruhi bir aşkı yeşertemezdi. Yeşertemeyince kurudu. Kendisi Mecnun idi. Ancak çölde Juliet’i arıyordu. Buraya geldiğimizde bugün ülkemizde bunlar olmuyor mu? Leyla olarak gördüğümüz kızlar Juliet çıkmıyor mu? Mecnunlar Romeo oluyor, Leylalar Juliet... Bizim Leyla’mız Juliet olmasın. Mecnun’larımız da Romeo!”

Dramlardan birinin de “Şizofrenik Cogito” hikâyesinde yaşandığının altını çizen Genç, oradan tanıdığı 21 yaşındaki Julia’nın yaşadıklarını anlattı. Genç, sözlerine şöyle devam etti: “Aynaya baktığında yüzüne tüküren ve felsefe tahsili yapan bir kız. Bir bunalım yaşıyor ama çıkış bulamıyor. O kız bir meczup olan Gregor’a sığınmaya çalışıyordu. Annesi babası öğretmen, hali vakti yerinde olmasına rağmen Julia’yı yanlarında istemiyorlardı. Julia, “21 yaşımdayım ve babam artık bana harçlık vermiyor. Hatta evden çıkmam için beni zorluyorlar. Annemle babamın yanında da ben bedava kalıyorum.” diyordu. Ve para kazanmak için barlarda kendine içki ısmarlattığı erkeklerle birlikte oluyordu. Ben “Şizofrenik Cogito” yazısındaki Julia’nın başına gelenlerin bizim kızlarımızın da başına gelmesini istemediğim için o yazıyı yazdım ama siz sanmayın ki Avrupa’da oluyor bunlar. Burada da aynıları var. Ama daha üstü örtük bir şekilde bu yapılıyor. Bizde kızın evlenmesi için ya da iş bulması için ailesi zorluyor. Sonra sigortalı bir iş buluyor ki, orada belki bir talibi çıkar, diye düşünüyor aile. Sonrasında ise kız baskılara dayanamayıp sevmediği biriyle evleniyor. Kitapta geçen birçok hikâyenin aynısının ve hatta belki de daha trajiklerinin artık bizde de görüldüğünü bu sorunun küresel düzenin toplumda yarattığı infiallerden ötürü kaynaklandığını ve bu düzene entegre olmaya çalışan her toplumda kitaptaki hikâyelerin benzerlerinin yaşanabileceğini anlatmak istiyorum,” diye konuşmasını sürdüren Genç, söyleşi sonrası yeni kitabı Karekök Hayat’ı okuyucuları için imzaladı.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —