Filmin ardından Perge Salonu’nda gerçekleştirilen söyleyicide izleyicilerin sorularını cevaplayan Ataman, filmin çekiminin uzun sürdüğünü ama sonunda başardığını söyledi.
“ESERLERİMLE ANILMAK İSTİYORUM”
Hayata hep iyimser baktığını ifade ede Ataman, “ Bu sayede hep iyilerini yapabildim. Sanatta, filmlerde mesaja inanmıyorum. Arkanızda hep iyiliklerle dolu olmasını istiyorum. Eserlerimle de bu şekilde anılmak istiyorum” dedi.
HERKES KUZU
Filmde kuzu kim? Şeklindeki soruya Ataman, “ Filmde ilk başta gördüğünüz kuzu aslında Mert. Ama biraz daha düşünüldüğünde büyüdüğünde Mert, babası gibi olacak. Çünkü babası da kuzu. Kesimhanede çalışan biri. Aslında herkes kuzu” diye cevapladı.
“DOĞDUĞUM YERDEN ÜRETİYORUM”
İlk defa Anadolu’da film çektiğinin altını çizen Ataman, “ Yapmak istediğim şeylerden biride, Erzincan’da bir şeyler yapmaktı. Erzincan’da yapım işleri ile uğraşıyorum. Sanat filmlerimi de Erzincan’da yapıyorum. Bir İstanbul gibi bir Doğu romantizmi içinde değil de Erzincan’dan üretime geçmem gerektiğini hissettim. İstanbul’un konumunu çarpık buluyorum. Büyük bir ülkeyiz. Bunun İstanbul’la konsantre olmuş olması bu bana biraz çarpık geliyor. Bu yüzden kendi yurdum olan yere geri taşındım. Ve buradan üretmeye başladım. Şimdiye kadar bu coğrafyadan üretilenleri yeniden temize çekmek, tekrardan dillendirmek gibi bir çabam var. Bunu ne kadar verebileceğim bilmiyorum ama son 5 yıldır bunu yapmaya çalışıyorum” şeklinde konuştu.
“BANA ‘PORNOCU’ BİLE DEDİLER”
Sansür konusu ile Ataman şu düşünceleri paylaştı: “1994 yılından beri 5 tane ulusal uzun metraj film çektim. Bunun yanında İstanbul bienalinde olsun değişik mekanlarında olsun projele ürettim. Neredeyse bunların hepsinde bir çeşit bir korku, bir engelleme sansür diyebileceğim tartışmalar kavgalar şunlar bunlar hepsini yaşadım. Fakat bu son 20 yıldır aktif olarak çalıştığım ortamda Hülya Uçansu, Türkiye’de yurt dışından riskli filmleri, riskli konuları getirerek ilkleri başarmış bir isim. O zaman nasıl bir Türkiye’ydi biliyorsunuz. Alin Taşçıyan, Zeynep Atakan çok büyük hizmetle vermiş isimler. Onların bu kadar sansürü yaşamış bir insan olarak, ben onların sansürcü bir zihniyette olduklarını düşünmüyorum. Bu bir vicdan meselesidir, ben başka diğerleri farklı düşünebilir. Ama Türk sinemasına, kültürümüze, demokrasimize bu kadar emek vermiş insanlara parmak sallamak ve onlara sansürcü yaftası asmak boyunlarına bundan imtina ederim. Bu insanları tanıyorum ve onların öyle olmadığını biliyorum. Başkaları başka şekilde düşünebilir sansürden çok çekti. üretmiş olduğum bir çok eseri Türkiye’de gösteremiyorum. Başıma gelmeyen kalmadı. Bana pornocu bile dediler bu ülkede. Bu şekilde hissettiğim için bu yaklaşım en azından kendi vicdanımda bana yanlış geldi. Onun için sansüre karşıyım herkesten daha fazla. Altın Portakal Film Festivali’nin ardından sansür konusunu daha aktif şekilde tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Sorunun kurum yada festivalle olduğunu düşünmüyorum. Sorun Anayasada. Darbe Anayasasını değiştirip Türkiye’ye yakışan eğitimli kişilerin Türkiye’ye yakışan daha demokratik Anayasaya üzerine çalışması gerektiğini düşünüyorum. Bu sorun kanunlarda, insanlarda değil” ifadelerini yer verdi.
Dünyada 4 festivalde Güney Amerika’da oynuyor.
“NE YAZIYORSA ONU SÖYLEDİM”
Küçük oyuncu Sıla Lara Gençtürk, ‘Filmde büyüklerinize karşı saygısız bir diliniz vardı’ söylemine şu açıklamayı yaptı: “Ben senaryoda ne yazıyorsa onu söyledim.”
Nesrin Cavadzede Kutluğ Ataman ile çalışmak nasıldı? Sorusuna, “ Ataman ile 8 ayın sonunda yarım saat görüşebildik. Medine’yi oynayamayacağımı düşündü. Uzun bir aradan sonra çok çalıştım ve karar kıldı. Erzincan çok soğuktu. Ama senin ustan kim diye soracak olurlarsa birisi de Kutluğ Ataman’dır. Onunla çalışmak çok acayipti. Filmde hiç aramadı. Bir çok sahneyi bir kerede çektik. Arkamda dağ gibi hissettim Kutluğ’u. Benim Nesrin, olarak oynadığım karakter ile hiçbir ilgim yok. Çalışması çok zevkliydi” diye cevap verdi.