Tarih: 07.09.2014 11:59

Kurtuluş Savaşında Saruhanlı

Facebook Twitter Linked-in

SARUHANLI - İşgalden önce Saruhanlı ilçe merkezi bugünkü Saruhan mahallesinde kurulmuş 100 hanelik köydü. Yılmaz (Tatar) köyü ise 100 hane kadardı. Aralarında büyükçe bir mera yer almamaktaydı.

İlçe merkezinde nüfusun çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Üç, dört hane kadar Rum’da vardı. Yılmaz köyünde azınlık yoktu. Saruhanlı  hudutları içinde bulunan Hocalı, Papazlı, Mütevelli Koldere köyleriyle Manisa merkezine bağlı Karaağaçlı köyünde Rum ahali çoğunluktaydı. İlçemizin kır kesiminde ki köylerde ise Türkler bulunuyordu.

İşgal öncesi İlçe halkı kendi halinde sakin bir hayat sürüyordu. Civarda ki Rum ahali ile yan yana barış ve huzur içinde yaşıyorlardı.

İlçe halkının geçimi hayvancılık ve tahıl ziraatına bağlıydı. Genç nüfusun kısa aralıklarla sık sık silah altına alınması ve uzun süre askerlik yapmaları nedeniyle tarım çalışmalarına istenilen ölçüde katılamıyorlar, belli bir işte tutamıyorlardı. Bu nedenle halk fakirdi. Türk ahali arasında esnaf ve sanatkar da yoktu. Yeterli bir eğitim de göremiyorlardı.

Rumlar ise askerlik yapmadıkları için kendi işleriyle daha yakından ilgilenme fırsatı bulabiliyorlardı. Bu nedenle Rumlar, Tarım ve ticarette zenginleşmişlerdi. Çevredeki bağ ve bahçelerin çoğunluğu Rumlara aitti. Hatta Mütevelli’den çevre köylerin sebze ihtiyacını bile karşılıyorlardı. Rumlar, yerli Türklere göre çok iyi bir yaşantı içinde idiler.

Bu Rumlara ilk tepki bu günkü çarşı camii’nin sağ yanındaki mahalle mektebi’nin öğretmeni Nevrekoplu Sabri Efendi’den geldi. Öğrencilerine ve ahaliye Rum esnaflardan alışveriş yapmamalarını öğütlüyor, bizzat bu durumu yakından takip ediyordu. Yerli halka ticaret ve sanatla uğraşmalarını telkin ediyordu. Osmanlı Devleti daha balkan harbi’nin yaraları sarılmadan birinci Dünya Savaşı’na girdi. Seferberlik ilan edildi. İlçemizin en gözde delikanlıları vatan savunması için çeşitli cephelerde çarpışmak üzere silah altına alındılar. Savaşın sonunda Müttefik devletler yenliye uğradığı için Osmanlı Devleti de yenilgiye uğramış sayılıyordu.

30 Ekim 1918’de Mondros Müterakeresi yapıldı. Türk Ordusu terhis edildi. İlçemizden giden gençlerin büyük bir kısmı şehit olmuşlar geri dönenlerde tekrar milis kuvvetlerine katıldılar.

Osmanlı Devleti Mondros’tan sonra Sevr Antlaşmasını imzalamaya zorlandı. Bu antlaşmanın 7. maddesine göre düşman lüzum gördükleri yerleri işgal edebilecekti. Bu fırsatı kaçırmayan Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da güzel İzmir’imizi ayak bastılar.

Bu işgalle beraber ilçemizde Türklerle yıllarca yan yana barış içinde birlikte yaşayan Rumların davranışlarında değişiklikler ortaya çıkmaya başladı. Büyük bir şımarıklık içinde Türklere karşı cephe alarak onlara baskı yapmaya, onların can, mal ve namuslarına saldırmaya başladılar. Civardaki Rum gençleri işgalci Yunan ordusuna asker oluyor ve onlara yol gösteriyorlardı. Bu durum Türkler arasında büyük bir tepki ile karşılanıyor. Milli mücadele için yep yeni bir ruhun oluşmasın neden oluyordu.

İzmir’e giren Yunanlılar yayılma ve işgal politika gereği Ayvalık, Aydın ve Manisa’ya doğru üç koldan ilerlemeye başladılar. Menemen Boğazı ve Sabuncu beli Geçidi üzerinden 26 Mayıs 1919 Pazar günü Manisa’ya girerek işgal ettiler. Bunun üzerine Manisa merkezindeki vatanperverler taşraya akın etmeye başlamışlar dalga dalga köylere ve ilçelere dağılarak halkın kendi kaderini eline alması için teşkilatlar kurulmasına yardım etmişlerdir.

Bu durum Manisa’ya çok yakın olan Saruhanlı ve çevresine de sirayet etmiş ve mahalli çapta teşkilatlanma başlamıştır. Halitpaşa ilk defa halkı teşkilatlandırma çabasında bulunmuştur. Çiftliği’nin Rum köylerine yakın olması onu civardaki köyleri uyarmayı zorlamıştır.

Daha sonra ilçeye gelen Dereköylü Mehmet Bey mahalli Çete teşkilatlarını kurmaya başlıyor. Dereköy’lü Mehmet Bey’e yardım ederek Kuva-i Milliye’nine mahalli gelişmesine hizmeti dokunanlar Şerif Ağa, Hacı Kara Hüseyin, Hasan Çavuşoğlu, Halil Ağa ve Nifli Halil Efendiler’dir. Yılmaz köyü’nden Arap Apti ile Öksüz Mehmet, Kuva-i Milliyeci Çete başı Dere köylü Mehmet Bey’le temas halindeydiler. Rumlara isimlerini tespit edemediğimiz isimsiz kahramanları ilave etmemiz gerekmektedir.

Gerek içeridekiler gerekse dışarıdan gelen Kuva-i Milliyeciler köyün eşrafından Hasan Çavuşoğlu, Halil Ağa tarafından doyurulmuşlardır. İlçemizdeki Kuva-i Milliyeciler Akhisar’daki Kuva-i Mil iyeciler ile devamlı temas halinde idiler. İşgalci Yunanlılar ilk defa civardaki Rumlar’ın çoğunlukta oldukları Karaağaçlı, Mütevelli ve Papazlı (Halitpaşa) köylerine karargah kuruyorlar kendi kuvvetlerini yeterli görmeyip Rum gençlerini de silah altına alıyorlardı.

Haziran ayının ilk haftasında Tirkeş Boğazı’nda Akhisar Çeteleri tarafından yolu kesilince tereddüde düşerek ilk çıkış noktası olarak karargahlarına dönmek zorunda kaldılar ve orada cephe tuttular. Bu olaylar sırasında Kuva-i Milliyeciler Koyuncu’da alay karargahını kurdular. Kurulan alayın amacı düşman ilerleyişini engellemek. Türk köylerini savunmak ve gerideki kuvvetlerimize zaman kazandırmaktı.

Kurulan alay ilk iş olarak asker yazmaya başladı. Sivil halk gönüllü olarak bu alaya yazıldılar. Alayın silah ve cephane ihtiyacı İstanbul’dan Akhisar yolu ile temin ediliyordu. Alay kuruluşunu tamamladıktan sonra düşman karargahlarına ve Rum köylerine karşı cephe tutmaya başladılar. Koyuncudaki alayın kurulan cephelerle telefon bağlantısı sağlandı. Alayın ikinci bir kuvveti de Belen de idi. Orası ile de telefon bağlantısı vardı. Koyuncu alayı’ndaki santral altı abonelik ti. Geriside Akhisar’daki komutanlığa bağlı idi.    

Telefonun başında Nuriyeli Tunalı Osman vardı. Galip Haca’da Koyuncu’da uzun süre kalarak alayın kuruluşunda etkin rol almıştır. Koyuncu alayı düşmana karşı şu cepheleri tutmuştu;

1) Saruhanlı ve Yılmaz cephesi: Bu cephenin Kuva-i Milliye kumandanı Dereköylü Mehmet Bey, Askeri kumandanı ise Binbaşı Muharrem Bey di. Binbaşı Hulusi Bey, Önyüzbaşı ve makineli Tüfek komutanı Ahmet Bey, Astsubay Abdulkadir, İhtiyat Zabiti Gözletli Hasan Efendi cephenin etkin kişileriydi.   

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,Görelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Gökten ecdat inse o pak alna değer. Ferç-ü merç ettiğin edvara da yetmez. O kitap ne büyüksün ki  kanın kurtarıyor Tevhidi-i seni ancak edebiyetler eder istiap. Bedrin arslanları ancak bu kadar şanlı idi. Bu taşımdır diyerek kabeyi diksem başına sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın. Ruhumun vahyihini duysam da geçirsem taşına.

Mehmet Akif Ersoy.

           2- Paşaköy Cephesi: Bu cephenin başı Nasuh hocadır.

           3- Sarıçam Cephesi: Burada Karaosman oğullarından suvari yüzbaşısı Bekir ağanın Osman vardı.

           4- Hacırahmanlı Cephesi: Dereköylü Mehmet Efendi Saruhanlı’ ya yakın olduğu için bu cepheyi idare ediyordu.

         5- Nuriye Cephesi: Kumkuyucaklı Hüseyin Bey idare ediyordu.

         6- Büyükbelen Cephesinde Arnavut Nezih Bey bulunuyordu. Bu çeteler arasında Dereköylü Mehmet Bey, Akhisar mufrezezesi Baş Yarbay  Sabri beyle devamlı temas halindeydi. Bu bölgede cepheler oluşturulduktan sonra  Mareşal Fevzi Çakmak bir İngiliz Generaliyle cepheleri teftiş için Koyuncu köyüne geliyor. İngiliz Generali Yunan ordusuna ne kadar dayanacaksınız diye sorduğunda, Fevzi Paşa,” Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız” diye cevap veriyor.

Yukarıda arz edilen Cepheler kurtuluş gününe kadar mücadele etmişler ve düşmanın Manisa’dan rahat ilerlemesine engel olmuşlardır. Çete savaşları şeklinde devam eden mücadelelerin en güzel örnekleri Saruhanlı merkezinin güneyinde yer alan çiftliğinde Karaosmanoğullarından Halit Paşa vermiştir. Halit Paşa 23 Haziran 1919’da 30 ila 40 arkadaşıyla beraber çiftliğe yerleşiyor. Halit Paşa büyük bir vatanperverdi. Kendisini köylüler çok severdi. Bu nedenle kendisini sevenler etrafında kenetlenmiştir. Bir gece çiftliği bir Yunan taburu tarafından sarılıyor. Uzun ve kanlı çarpışmalar yapılıyor. Arkadaşları Halit Paşa’ya çekilelim dediklerinde Halit Paşa,” Ben düşmana arkamı dönmem” diye cevap veriyor. Cephanesi bitinceye kadar savaşıyor ve şehit ediliyor. Halit Paşa’nın şehit edilerek başının kesilişi Türkler tyarafından nefretle karşılanıyor. Bundan sonra çete muharebeleri bütün şiddetiyle artıyor. Köylerden çetelere katılanların sayısı hızla artıyor.   

       Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı

       Düşün altında binlerce kefensiz yatanı

       Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı

       Verme dünyaları aslanda bu cennet vatanı

 

       Kim bu cennet vatanı uğruna olmaz ki feda,

       Şu heda fışkıracak toprağı sıskanda şu heda

       Canı, cananı bütün varımı alsında hüda

       Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

                              Mehmet Akif Ersoy.

Karaağaçlı, Beydere ve Tilki köyünde cephe kuran düşman kuvvetleri Haziran ayının son haftasında Yılmaz ( Tarar ) köyüne saldırıya geçiyor. Yılmaz’da cephe kurulması bu tarihe rastlar. Yılmaz’a saldırı halka duyuruldu. Kuvay- i Milliyeci Dereköylü Mehmet ve çeteler Yılmaz’ın üst kısmını tuttular. Çetelere Yılmaz’dan katılanlar şunlardı;

Arap Abdi, Öksüz Mehmet, Kör Şaban, İncenin Halil, İbrahim Tüysüz, Ahmet Berber, Mehmet Uzun, Hasan Koca, Hasan Veli, Dayının Osman Çakır, Halil Araplı’nın Mustafa’nın Mehmet, Sivaslı Mehmet Ali, Etemlerin Ahmet, Çeliklerin Ahmet Ali, Tüysüzlerin Kara Aslan, Arabacı Hüseyin, Cin Ali’nin Mehmet, Öksüz Mehmet’in oğlu Nuri, Ali oğlu Mustafa, Arap Cemal, Ahmet Çavuş, Kara Hocanın Osman, Ethemlerin Ahmet. Çeteler yavaş yavaş kuvvetleniyordu. Sayıları böylece 300’ü bulmuştu.

Köyde toplanan çetelerin piyade tüfekleri ve iki makinalı tüfekleri vardı. Makineli tüfeğin biri köyün üst kısmına yerleştirildi. İdaresi Aydın’lı Hurşit Çavuş’a verildi. Diğer makineli   tüfek köyün alt kısmına yerleştirildi. Burada ki makineli tüfeği Kapaklı’lı Ali Çavuş idare ediyor. Şeritçiliğini aşağı köylü Musa yapıyordu. Makineli tüfekleri Yüzbaşı Abdulkadir kumanda ediyordu. Piyadelerin kumandası ise Yüzbaşı Sakarya’lı İbrahim Beydi. Çetenin başı Dereköylü Mehmet Beydi. Hafız bey de minareden düşman hareketini izliyordu.

Çatışma Yılmaz köyünden Uzun Hasan’ın Arap mevkiinde şehit edilmesiyle başlar. Karşılıklı siperden ateş durmadan devam eder. Zaman zaman Yılmaz istikamlarını ele geçirme saldırıları yapılırsa da bunlar çeteler tarafında püskürtülüyor. Yılmaz cephesi bu saldırılara yılmadan dayanıyor. Düşman takviyesini durmadan artırıyor. Sisli bir Aralık sabahı saldırının şiddeti artıyor. Bu sırada üstteki makineli tüfeği kullanan Aydın’lı Hurşit yaralanır. Makineli tüfek susar. Düşmanın top atışları da şiddetini artırır.

İstikamda ki çeteler zor durumda kalırlar. Telefonda ki şahıs Koyuncuda ki alaya durumu şöyle anlatır.,” Çok zor durumdayız. İstikamlar sıkıştı. Alt taraftan düşman gelmeye başladı. Çekiliyoruz” diye konuşur. Verilen emre göre kuvvetler Saruhanlı’ya çekilerek mevzilenir. Çekilirken Yılmaz’dan Öksüz Mehmet’in Nuri vurulur. İstikamlardan çetelerden vurularak şehit olanlar çoktu. Bunlardan isimleri tespit edilen şunlardır; Arap Cemal, Abacı Hüseyin, Ali oğlu Mustafa, Fevzi oğlu Hüseyin, Ali kızı Emine Dudu, Hacı Ömer kızı Ayşe, Cin Ali’nin Mehmet, Osman oğlu Mustafa.

Yılmaz düşman saldırılarına karşı yılmadan kahramanca 6 buçuk ay savunuldu. Çeteler Saruhanlı’ya doğru geri çekilirken Topal Hasan ve Pomak Şükrü makineli tüfekle düşmanın ilerleyişini durdurmuş ve çetelere zaman kazandırmıştır. Daha sonra Topal Hasan makineli tüfeğin namlusunu alarak geri çekildi. Yılmaz’ı işgal eden düşman Saruhanlı ile Yılmaz arasında siper kazıyor. Saruhanlı bu esnada Papazlı’dan, Mütevelli ve Karaağaçlı’dan sürekli top atışlarına tutuluyordu.

Düşmanın top atışına karşı halk evlerinin içine sığınıklar yapmıştı. Saruhanlı köyünün etrafı gayet imce tellerle çevrilmiş. Bu tellere de kırk adımda bir çan takılmıştı. Düşmanın geri gelmesi halinde ayaklarına takılan çanlar haber veriyordu. Düşmanın Saruhanlı’ya inmesi için yedisinden yetmişine kadar bütün halk gece gündüz nöbet tutuyordu.

1920 yılının Haziran ayı sonlarında Saruhanlı’da ki çeteler Akhisar müfrezezesi ile irtibatlarını kaybediyorlar. Yunanlılar böylece sağ taraftan başarı kazanarak ilerliyor. Bu sırada top atışları da sıklaşıyor. Saruhanlı’da bir çok ev ve cami top atışlarına isabet olarak yıkılıyor. Düşman çetelerinin durumunu tespit etmek için siperlerin üzerinde keşif uçuşu yapıyorlar. Siperlerden uçağa ateş açılıyor ve uçak düşürülüyor. Uçağın düştüğü yer bugün halk arasında Tayyare kesiti adı veriliyor. Düşman hücumunu sıklaştırıyor. İşgalden 14 ay sonra Saruhanlı’yı ancak ele geçirebiliyorlar. Çeteler Saruhanlı’yı terk ettiler. Gözlet ve Hacımusa’ya doğru çekiliyorlar. Oradan Çerkez Osmaniye’ye ve Kırkağaç’a geçip Savaştepe üzerinden Balıkesir cephesine katılıyorlar. Daha sora geri çekilen çeteler, düşman Afyon’dan bozulup geri çekilirken onları kovalayarak İzmir’e doğru giderken Saruhanlı’ya bir daha uğramak nasip oluyordu.

Çeteler çekildikten sonra Saruhanlı’ya giren Yunanlılar Saruhanlı’ya Karakol kurup yerleştiler. Karakolun başında Kara Çavuş adında biri bulunuyordu. Halka çok eziyet ediyor, yaşlılardan oluşan 20-25 kişiyi toplayarak Manisa’ya esir olarak gönderiyordu. Esirler önce İzmir’e oradan da Urla’ya götürülüyor. İşgal edilen yerlerde düşman 1 buçuk yıl kadar kalıyor.

Ne var ki Türk milletinin sinesinde bir Atatürk çıkarak İnönülerle, Sakaryalarda, Dumlupınarlarda düşmanı kesin yenilgilere uğratıyor. 30 Ağustos 1922’de düşmana Afyon cephesinde kesin darbe indiriliyor. Mağrur düşman geldiği gibi gerisin geri kaçmaya başlıyordu. Mustafa Kemal’in,” Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” komutası üzerine süvarilerimiz ve piyadelerimiz düşmanı Ege Denizine doğru kovalıyordu. İlçemiz de düşmanın Afyon cephesinde bozulduğu şöyle anlaşılıyor;

Düşman askerleri gruplar halinde Saruhanlı’dan Manisa istikametine doğru geçmeye başlıyor. Burada yerli Rumlar da daha önce yaptıkları kötülükleri hatırlayarak eşyalarını toplamaya başlıyor. O sırada cepheden kaçan Yunan askerleri ile dolu bir tren Saruhanlı istasyonuna geliyor ve duruyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —