İYİ Partili Cesur: “DEPREM ÜLKESİ TÜRKİYE’DE NEDEN GEREKLİ TEDBİR VE HAZIRLIK YOK”
İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, Kahramanmaraş merkezli 10 ilde meydana gelen depremlerin ardından eksikliklerin tespit edilmesi, sonraki olası depremlerde benzer sorunların yaşanmaması ve Hükümetin deprem politikasındaki eksikliklerin tespit edilmesine yönelik Meclis Araştırma Önergesi verdi.
Önergenin gerekçesini açıklayan İYİ Partili Cesur, depremin etkilediği birçok il, ilçe ve köyde arama kurtarma ekiplerinin ilk 24 saatte müdahalede bulunmadığına ve yardımların geç geldiğine dikkat çekti. Depremin geniş bir alana yayılması ile dondurucu kış şartlarında vatandaşların yiyecek ve suya ulaşmakta zorluk çektiğini, ısınmalarını sağlayacak koşulların olmadığını ve çadırların kurulmadığı için hayati tehlikelerle karşı karşıya kaldığını hatırlatan Milletvekili Cesur, “Gerekli tedbirler en kısa sürede alınamadığı için soğuktan ölümler yaşanmıştır. Yeterli ekipman ve ekip olmadığı için insanlar kaderlerine terk edilmiş, kendi imkanlarıyla enkaz altında kalan ailelerini ve yakınlarını kurtarmaya çalışmış, hatta saatlik ücretli vinç kiralamak zorunda kalmışlardır” dedi.
Arama kurtarma personeli eksikliği nedeniyle enkazlara zamanında yeterli müdahale yapılamamasına tepki gösteren Cesur, AFAD’ın 2022 yılında ek bütçe dahil 12 milyar 161 milyon 792 bin TL olan bütçesinin, 2023 yılında 8 milyar 75 milyon 405 bin TL’e düşürülerek, yüzde 33,6 oranında azaltılmasının, arama kurtarma çalışmalarını olumsuz etkilediğini belirtti.
Milletvekili Cesur, Kızılay’ın Malatya’da dünyanın en büyük konteyner üretim fabrikalarından birine sahip olduğunu vurgulayarak fabrika arazisinde olası bir deprem felaketine hazırlık amacıyla on binlerce konteyner stoklanabilecekken, Kızılay yönetimi tarafından bu hazırlığın yapılmamasının altını çizdi ve araştırılmasını istedi.
Depremin 3. günü Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun, 15.00 ile 23.45 saatleri arasında internet altyapısını kademeli olarak keserek internete ve sosyal medyalara bant daraltma kararı uyguladığına değinen Cesur, “Deprem felaketinin yaşandığı illerimizde enkaz altındaki pek çok vatandaşımız, sosyal medya platformları üzerinden yönlendirilen yardımlar sayesinde kurtarılmıştır. Depremzedeler zorlu hava koşulları ve olanaksızlıklarla mücadele ederken, yıkılan binalarda enkaz altında kalan çok sayıda vatandaşımız kurtarılmayı beklerken, sosyal medyada bant daraltma uygulamasına gidilmesi neden tercih edilmiştir, netlik kazanmalı ve sonraki afetler için varsa, bu yanlışlardan ders çıkarılmalıdır. Halkın haber alma hakkı da engellenmiş ise, bu da açığa çıkarılmalıdır.” dedi.
Yaşanan depremler sonucu kamu binalarının depreme karşı dayanıksız olduğunun ortaya çıktığını; özellikle yoğun iş gören okul, hastane ve havalimanı inşaatları gibi kamu binalarının depreme dayanıklı inşa edilmediği için yıkıldığını dile getiren İYİ Partili Cesur, “Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, son üç yılda 300 güçlendirme ihalesi iptal edildi. İhalesi iptal edilen kurumlar arasında okullar, cezaevleri, havalimanları, halk eğitim merkezleri, spor salonları ve huzurevleri bulunmaktadır” dedi.
24 yıldır cep telefonu, internet, bankacılık işlemleri, Spor Toto, Milli Piyango, uçak biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok konuda deprem vergisi ödendiğine dikkat çeken Cesur “1999-2022 yılları arasında özel iletişim vergisi adı altında nominal değeri ile 88 milyar 240 milyon lira toplanmıştır. Buradan toplanan paraların depremin yol açacağı riskleri ortadan kaldırmaya harcanması gerekirken, bu paraların nereye harcandığına ilişkin şeffaf bir açıklama iktidar partisi yetkililerince yapılmamıştır. “ ifadelerine yer verdi.
Milletvekili Cesur’un imzasıyla verilen Araştırma Önergesi tam metni:
Ülkemiz jeolojik yapısı, topografyası ve iklim özellikleri nedeniyle afetlerden en çok etkilenen ve yüksek derecede risk taşıyan coğrafyalardan biridir. Dünyanın etkin depremlerinin görüldüğü kuşaklardan birisi üzerinde yer alan Türkiye’de en çok can ve mal kaybına sebep olan afet türü ise depremdir.
Deprem Bölgeleri Haritasına göre, ülkemizin yüzde 92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun yüzde 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve büyük sanayi kentlerinin yüzde 98’i ve barajlarımızın % 93’ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Uzmanlar, "Türkiye nüfusunun yüzde 60'a yakınının, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleştiği"ni dile getirmektedir.
Geçmişte ülkemizde çok sayıda vatandaşımızın ölümüne neden olan yıkıcı deprem felaketleri yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya, 1500'lü yıllardan itibaren farklı zamanlarda 7 ve üstü büyüklüğünde 25 depremle sarsıldı. Ve en son Doğu Anadolu Fay hattı üzerinde meydana gelen merkez üssü Kahramanmaraş olan ve başta Gaziantep, Adana, Hatay, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Elazığ ve Kilis olmak üzere birçok ilimizi etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde iki deprem sonucunda binlerce can enkaz altında kurtarılmayı beklemiş ve milyonlarca vatandaşımız dondurucu kış şartlarında sokakta kalmıştır.
Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Yunus Sezer, afetin birinci günü deprem bölgelerindeki son duruma ilişkin yaptığı açıklamada “Ulaşılamayan bir bölgemiz yok ama sürekli arama kurtarma birlikleri ile takviyelerimiz devam ediyor. Ulaşanlar var, ulaşanlara da takviye birliklerimiz de bir şekilde hem kara yoluyla hem hava yoluyla devam ediyor” demiştir. Ancak depremzedeler, depremin etkilediği birçok il, ilçe ve köyde arama kurtarma ekiplerinin ilk 24 saatte müdahalede bulunmadığını, yardımların geç geldiğini, haber alınamayan köylerin bulunduğu belirtmiştir. Depremin geniş bir alana yayılması ile dondurucu kış şartlarında vatandaşlarımız yiyecek ve suya ulaşmakta zorluk çekmiş, ısınmalarını sağlayacak koşulların olmadığı ve çadırların kurulmadığı için hayati tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Gerekli tedbirler en kısa sürede alınamadığı için soğuktan ölümler de yaşanmıştır. Yeterli ekipman ve ekip olmadığı için insanlar kaderlerine terk edilmiş, kendi imkanlarıyla enkaz altında kalan ailelerini ve yakınlarını kurtarmaya çalışmış, hatta saatlik ücretli vinç kiralamak zorunda kalmışlardır.
Arama kurtarma personeli eksikliği nedeniyle enkazlara zamanında yeterli müdahale yapılamamasının nedenlerinden biri de, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın 2022 yılında ek bütçe dahil 12 milyar 161 milyon 792 bin TL olan bütçesinin, 2023 yılında 8 milyar 75 milyon 405 bin TL’e düşürülerek yüzde 33,6 oranında azaltılması olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca AFAD’ın 23 Kasım 2022 tarihli, Düzce/Gölyaka depremi sonrasında hazırladığı Düzce Depremi Etki Analiz Raporunda, Düzce Depremi özelinde afet yönetimi konusunda kurum içi ve kurumlararası koordinasyonda eksikliği olduğu, çadır güvenliğinin sağlanamadığı, yemek dağıtımında sorunlar ve aksaklıklar yaşandığı, hasar tespit çalışmalarında aksama ve yetersizlik olduğu, göreve uygun seçilmemiş ekip üyelerinin bulunduğu, görev dağılımında sıkıntılar ve iletişim eksiklikleri yaşandığı belirtilmiştir.
Ağır kış şartlarında depremzedelere çadır ve konteyner ulaştırılmasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Oysa Kızılay Malatya’da dünyanın en büyük konteyner üretim fabrikalarından birine sahiptir. Fabrika arazisinde olası bir deprem felaketine hazırlık amacıyla on binlerce konteyner stoklanabilecekken, Kızılay yönetimi tarafından fabrikada konteyner stoklanmasına “ekonomik gerekçelerle” onay verilmediği gündeme getirilmiştir.
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan depremin beklendiğini belirterek, bu bölgelerin depreme hazır edilmesi gerektiği konusunda rapor hazırladıklarını ve ilgili bakanlıklarla Cumhurbaşkanlığı'na sunduklarını ancak hiçbir şekilde bir geri dönüş alamadıklarını ifade etmiştir. Afet Uzmanı Kubilay Kaptan, bölge için mühendisler tarafından daha önce yapılan uyarıların dikkate alınmadığını belirterek, depremin yarattığı hasara bakıldığında önlem alınmadığını ve denetim yapılmadığını belirtmiştir. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Tansel Önal da ülkemizde kaçak yapılaşma ya da ruhsatlı olsa da denetim görmemiş yapılar olduğunu ve bugüne kadar yapı stoku konusunda ciddi çalışma yapılmadığını belirtiyor.
Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, son üç yılda 300 güçlendirme ihalesi iptal edildi. İhalelerin iptal gerekçesi olarak “İhaleye teklif veren istekli çıkmaması veya ihalede verilen tekliflerin kamu kurumunun ayırdığı bütçenin üzerinde olması” gösterilmiştir. İhalesi iptal edilen kurumlar arasında okullar, cezaevleri, havalimanları, halk eğitim merkezleri, spor salonları ve huzurevleri bulunmaktadır.
Kahramanmaraş merkezli meydana gelip, 10 ilde büyük yıkıma neden olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki deprem nedeniyle İskenderun Devlet Hastanesi’nin bir bloğu, Antakya'daki Özel Akademi Hastanesi, Özel Malatya Yeşilyurt Divan Hastanesi ile Gözde Akademi Hastanesi ve Adana'da Çocuk Hastanesi yıkılmıştır. Hatay Havalimanı yolunda derin çatlaklar oluşmuş, pistteki yarılmalar nedeniyle havalimanı uçuşlara kapatılmıştır. Oysa Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Dairesi, Devlet Su İşleri, Kandilli Rasathanesi ile Fırat Üniversitesi işbirliğince bu alanla ilgili hazırlanan raporlarda inşaa edilecek havaalanı pistinin fay hattı ve kurutulan Amik gölü üzerinde olduğu ve bu alanda havaalanı yapmanın mümkün olmadığı belirtilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü, deprem nedeniyle en yüksek acil durum olarak değerlendirilen ve DSÖ’nün kurum çapındaki varlıklarının seferber edilmesi anlamına gelen ‘3. Seviye Acil Durum’ ilan edildiğini açıklamıştır.
Belli aralıklarla çıkarılan imar aflarının da depremin afete dönüşmesinde büyük rol oynadığı bilinmektedir. 2020 yılında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin yayınladığı İzmir Depremi İlk Gözlem Raporunda deprem kaynaklı hasar ve ölümlerin azaltılmasının tek yolunun şehir planlamanın eksiksiz yürütülmesi ve imar affının yasaklanması gerektiği belirtiliyor. En son 6 Haziran 2018 tarihinde “İmar Barışı” adı altında Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yasa ile imara aykırı, ruhsatsız ya da ruhsat eklerine aykırı olan yapıtlar kayıt altına alınmıştır. Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum son imar affı kapsamında Türkiye genelinde toplamda 7 milyon 85 bin 969 adet Yapı Kayıt Belgesi verildiğini, bunların 5 milyon 848 bin 927’sini konutların oluşturduğunu belirtmiştir. Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği 10 ilde imar affı kapsamında verilen yapı kayıt belgesi sayısı ise 294 bin 166’dır. Adana'da 59 bin 247, Adıyaman'da 10 bin 629, Diyarbakır'da 14 bin 719, Gaziantep'te 40 bin 224, Hatay'da 56 bin 464, Kahramanmaraş'ta 39 bin 58, Kilis'te 4 bin 897, Malatya'da 22 bin 299, Osmaniye'de 21 bin 107, Şanlıurfa'da 25 bin 521 yapı kayıt belgesi verilmiştir. Bunların ne kadarı hasar gören veya yıkılan binadır tespit edilmelidir.
1999 Marmara Depreminde kurtarma faaliyetlerini başarılı şekilde yürüten, ülkemizdeki en büyük ve yaygın teşkilata sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin imkanları; böylesine büyük can kaybının ve yıkımın olduğu, kar nedeniyle yolların kapalı olduğu ve yol ve köprülerin hasar görmesi sebebiyle yardım ekiplerinin bölgeye ulaşamadığı bir ortamda, erkenden etkin bir şekilde kullanılamadığına ve geç yönlendirildiğine yönelik bölgeden raporlar kamuoyunda paylaşılmış ve bu bilginin doğu olup olmadığı konusu kamuoyu tarafından bir çok yayın organında dillendirilmektedir.
Depremin 3. günü, geçmekte olan her dakikanın her saniyenin kritik sayıldığı bir anda Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun, 15.00 ile 23.45 saatleri arasında internet altyapısını kademeli olarak keserek internete ve sosyal medyalara bant daraltma kararı uyguladığı kamuoyunda yer almıştır. Deprem felaketinin yaşandığı illerimizde enkaz altındaki pek çok vatandaşımız, sosyal medya platformları üzerinden yönlendirilen yardımlar sayesinde kurtarılmıştır. Depremzedeler zorlu hava koşulları ve olanaksızlıklarla mücadele ederken, yıkılan binalarda enkaz altında kalan çok sayıda vatandaşımız kurtarılmayı beklerken, sosyal medyada bant daraltma uygulamasına gidilmesi neden tercih edilmiştir, netlik kazanmalı ve sonraki afetler için varsa, bu yanlışlardan ders çıkarılmalıdır. Halkın haber alma hakkı da engellenmiş ise, bu da açığa çıkarılmalıdır.
Yakın tarihimizde 17 bin 118 vatandaşımızın öldüğü Gölcük ve 894 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Düzce Depremi’nin üzerinden 24 yıl, 601 vatandaşımızın vefat ettiği Van Depremi’nin üzerinden 12 yıl, 2020 yılında 117 vatandaşımızı kaybettiğimiz İzmir Depremi’nin ve 41 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Elazığ Depremi’nin üstünden 3 yıl geçmesine rağmen, yukarıda sayılan bilgilerle, maalesef bazı yerel ve merkezi yönetimlerin Kahramanmaraş Depremi’ne hazırlıksız yakalandığı ve devletin kurumları müdahalede yetersiz kaldığı iddia edilmektedir.
Oysa 1999 depremlerinden sonra deprem zararlarının azaltılması konusunda ülkemizin ilk afet strateji belgesi niteliğindeki Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı(UDSEP), AFAD Başkanlığı’nca 2012 yılında yayınlanmış ve yürürlüğe konmuştur. En son 2021 tarihli “Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin Ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”nda yaşanmış ve olası depremler için gerekli araştırmalar yapılmış ve alınması gereken tedbirler de ele alınmıştır. Uzun yıllardır konunun uzmanı öğretim üyeleri, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları deprem riski ve kötü sonuçları üzerine açıklamalar yaparak, böylesine büyük felaketlerin tekrar yaşanmaması için ilgili yetkililere ve kurumlara uyarılarda bulunmuşlardır. İktidarın elinde nelerin yapılacağına, nelerin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin yeteri kadar çalışma mevcuttur.
1999 depreminden sonra hayata geçirilen ve kamuoyunda deprem vergisi olarak bilinen geçici vergiler, 2002 yılında Özel İletişim Vergisi adıyla kalıcı hale gelmiştir. 24 yıldır cep telefonu, internet, bankacılık işlemleri, Spor Toto, Milli Piyango, uçak biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok konuda deprem vergisi ödenmektedir. 1999-2022 yılları arasında özel iletişim vergisi adı altında nominal değeri ile 88 milyar 240 milyon lira toplanmıştır. Buradan toplanan paraların depremin yol açacağı riskleri ortadan kaldırmaya harcanması gerekirken, bu paraların nereye harcandığına ilişkin şeffaf bir açıklama iktidar partisi yetkililerince yapılmamıştır. Deprem için toplanan vergilerin akıbetini öğrenmek, deprem vergilerinden ne kadar gelir elde edildiğini ve elde edilen gelirin ne kadarının deprem bölgesine gönderildiğini, depremzedelerin sağlık, barınma ve eğitim ihtiyaçları için ne kadarının kullanıldığı ve toplanan vergilerin ne kadarının bina güçlendirme ya da kentsel dönüşüm için harcandığını tespit etmek demokrasinin en temel unsurudur. Dönemin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, 27 Ekim 2011 tarihinde TBMM’de yaptığı açıklamada deprem vergilerinin sağlık, eğitim ve duble yollar için harcandığını açıklamıştır. Konuyla ilgili “Deprem Vergisi Yapıştı Kaldı” başlığıyla 17 Ekim 2003 tarihinde bir haber yapan Hürriyet gazetesi, dönemin Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan’ın “Bu vergiler zaten deprem nedeniyle getirilmemişti. Öyle olsaydı depremzedeye verilirdi” sözlerine yer vermiştir.
Bu sebeple ülkenin dört bir yanından vatandaşlarımızın depremzedelere yardım etmek için gönderdikleri ayni ve nakdi bağışların adresi çoğunlukla AFAD ve Türk Kızılay’ı yerine, vatandaş nezdinde güvenilir bazı sivil toplum kuruluşları olmuştur. Bu da sorgulanması gereken bir durumdur.
Kamu binalarının depreme karşı dayanıksız olduğu; özellikle yoğun iş gören okul, hastane ve havalimanı inşaatları gibi kamu binalarının depreme dayanıklı inşa edilmediği yaşanan bu son depremle de tekrar görülmektedir.
Gelecekte ülkemizin depremleri en az can kaybı ve maddi hasarla atlatabilmesi için yer seçimi ve zemin etütlerinin daha hassas yapılması, proje yapımı ve bu projelerin teknik şartnamelerine göre uygulanması ve denetlenmesi gerekmektedir. İmar Kanunu ile ilgili mevzuat çağın şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Deprem riski ve depremden büyük hasar görme riski yüksek olan bölgelerimizle ilgili, ivedilikle gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.