Tarih: 19.03.2024 16:41

İLERLEYEN YAŞ GÖZ HASTALIKLARINA DAVETİYE ÇIKARIYOR

Facebook Twitter Linked-in

Yaşa Bağlı Görme Sorunları ve Tedavi Yöntemleri

İLERLEYEN YAŞ GÖZ HASTALIKLARINA DAVETİYE ÇIKARIYOR

Yaş ilerledikçe gözün yapısını ve görme duyusunu etkileyen doğal değişiklikler gelişiyor. Bu değişikliklerin tedavi edilmemesi durumunda görmeyi tehdit eden önemli hastalıkların ortaya çıkma sıklığı da artıyor. Bu hastalıkların çoğunda düzenli muayene ve erken tanı ile görme kaybı önlenebiliyor.

Görme şikayeti olmasa bile 40 yaşından itibaren 2-4 yıl, 60 yaşından sonra ise bir veya iki yıl arayla göz muayenesine gidilmesi gerektiğini belirten Türkiye İş Bankası grup şirketlerinden Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Eser Gültan, yaşa bağlı görme sorunları ile ilgili detaylı bilgi verdi.

İnsan hayatının en önemli organlarından olan gözde, yaşla birlikte doğal değişiklikler gelişiyor. Tedavi edilmeyen göz hastalıkları görmeyi tehdit edebiliyor. Görme kayıpları erken tanı ve tedavi yöntemleri ile önlenebiliyor. 40 yaşından itibaren 2 ila 4 yıl arayla, 60 yaşından sonra ise yılda bir veya iki yılda bir göz muayenesine gidilmesi gerekiyor.

50 YAŞINDAN SONRA KATARAKT İHTİMALİ ARTIYOR

Bayındır Söğütözü Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Eser Gültan yaşa bağlı ortaya çıkan göz hastalıkları hakkında şunları söyledi: “Gözde en erken başlayan değişikliklerden biri ‘presbiyopi’ olarak biliniyor. Kırklı yaşlardan itibaren kendini gösteren presbiyopi, yakını görme bozukluğu olarak tanımlanıyor. Göz merceğinin esnekliğini kaybetmesiyle birlikte yakına odaklanma zorlaşıyor. Okurken, dikiş dikerken, ince bir iş yaparken yakın gözlüğü kullanmak gerekiyor. Yaşın ilerlemesiyle birlikte gözyaşı yapımı da azalabiliyor ve göz kuruluğu gelişiyor. Bu da gözlerde yanma, kızarıklık ve rahatsızlık hissine neden oluyor. Suni gözyaşı damlalarının kullanılması genellikle bu şikayetlerin giderilmesinde yeterli oluyor. İleri yaşlarda sık görülen hastalıklardan biri de katarakt. 50 yaşında sonra katarakt olma ihtimali artıyor. Katarakt, göz bebeğinin arkasında bulunan göz merceğinin şeffaflığını kaybederek matlaşması olarak tanımlanıyor. Bulanık görmeyle fark ediliyor ve cerrahi tedavi uygulanıyor. Opaklaşan göz merceği, ameliyatla temizlenerek yerine suni göz merceği konuyor. Katarakt ameliyatı günümüzde fako yöntemiyle dikişsiz olarak ve kısa sürede yapılıyor. Göz içine yerleştirilen merceğin özelliğine göre uzak veya yakını görme sorunu çözülebiliyor. Tek odaklı lenslerle uzağı veya yakını gözlüksüz net görmek mümkün olacağı gibi, multifokal lenslerle hem uzak hem yakın gözlüğünden kurutulmak mümkün oluyor. Astigmatlı gözlere astigmatı düzelten torik lensler de takılabiliyor. Hastaya hangi lensin uygun olduğu muayene ve ayrıntılı tetkikler yapılarak, hastanın özellikleri dikkate alınarak değerlendiriliyor”

GÖZ TANSİYONU TEDAVİ EDİLMEZSE KALICI GÖRME KAYBINA NEDEN OLABİLİR

Uzm. Dr. Eser Gültan ilerleyen yaşla birlikte sık görülen glokom bilinen adıyla ‘göz tansiyonu’ ile ilgili ise şunları kaydetti: “Ailede glokom bulunması risk faktörlerinin başında geliyor. Glokom göz içi basıncının yüksek seyretmesi sonucunda görme sinirinin hasar görmesiyle karakterize oluyor. Glokom açık ve kapalı açılı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Daha yaygın görülen açık açılı glokom başlangıçta belirti vermiyor. Optik sinir hasarı görme alanı kayıplarına sebep oluyor. Tedavi edilmezse ileri evrede kalıcı görme kaybı oluyor. Erken evrede fark edilmesi için periyodik muayeneler önem taşıyor. Tedavisinde öncelikle göz içi basıncını düşüren göz damlaları kullanılıyor. Damlalar yeterli olmadığı aşamada sıvı akımını artıran lazer uygulamaları ve cerrahi tedavi yapılıyor. Kapalı açılı glokomda ise göz tansiyonu ani olarak yükselerek şiddetli ağrı, görme bulanıklığı ve baş ağrısına sebep oluyor. Acil olarak göz içi basıncını düşüren tedavi yöntemleri uygulanıyor”

SARI NOKTA HASTALIĞI NET GÖRMEYİ ENGELLİYOR

Yaşın ilerlemesiyle birlikte gelişen ve görmeyi tehdit eden en önemli hastalıklardan birinin yaşa bağlı maküla dejenerasyonu, halk arasında bilinen adıyla ‘sarı nokta hastalığı’ olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Eser Gültan, “Sarı nokta hastalığının görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor. Retina tabakasının merkezinde bulunan ve net görmeyi sağlayan küçük bir alan olan makülada oluşan değişiklikler, kuru tip ve yaş tip olarak iki şekilde gelişiyor. Sarı nokta hastalığının yaklaşık yüzde 80-85’i kuru tip, yüzde 10-15’i yaş tip oluyor. Sarı nokta hastalığı; netliğin bozulması, görüntülerin ortasınının bulanık görülmesi belirtilerini gösteriyor.  Ayrıca, hastalığın  yaş tipinde, düz çizgileri kırık görmek gibi belirtiler ortaya çıkabiliyor. Kuru tipte hastalığın ilerlemesini yavaşlatacağı düşünülen vitamin ve mineral takviyeleri öneriliyor. Kuru tip sarı nokta hastalığı tanısı konulduğunda hastaya verilen ‘Amsler testi’ ile hastalığın ilerlemesinin  takip edilmesi gerekiyor. Başlangıçta kuru tip olan değişiklikler yaş tipe dönüşebiliyor. Yaş tipte makülanın altında anormal damar gelişmesi sonucunda sıvı ve kan birikimi oluşuyor. Maküla merkezine belli bir uzaklıkta olan bazı tip lezyonlar lazer ile tedavi edilebilirse de, göz içine enjekte edilen, anormal damar gelişimini durduran ilaçlar özellikle erken evrede hastalığı durdurmak ve görmeyi korumak için uygulanıyor. Bir ay arayla üç kez uygulandıktan sonra sık takip edilerek gerekirse tekrarlanıyor. Hastalığın tanısı için göz dibi muayenesi yapılıyor. OCT ve fluoressein anjiyografi tetkikleri, tanı ve tedavi kriterlerinin belirlenmesi için uygulanıyor. Yaş tip sarı nokta hastalığında tedavinin etkili olması için erken tanı büyük önem taşıyor. Ayrıca ailede sarı nokta hastalığı, sigara kullanımı, hipertansiyon, yüksek kolesterol değerlerinin de hastalığın oluşma riskini artırdığı düşünülüyor” dedi.

DİYABETLİ HASTALARIN DÜZENLİ GÖZ MUAYENESİ YAPTIRMALARI ÖNEMLİ

Diyabeti olan kişilerde gözü ve görmeyi etkileyen en önemli hastalığın ‘diyabetik retinopati’ olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Eser Gültan, “Diyabetik retinopati, gözün retina tabakasındaki damarlarda zamanla oluşan hasar sonucunda gelişiyor. Diyabetin süresi arttıkça retinopati riski artıyor. Kan şekeri kontrolünün iyi olması retinopatinin başlama süresini ve ilerlemesini geciktiriyor. Diyabetik retinopati başlangıç evresinde belirti vermeyebiliyor. İlerleyen evrelerde bulanık görme, görmenin azalması, uçuşan noktalar gibi belirtiler gösterebiliyor. Herhangi bir evrede gelişen maküla ödemi görmeyi etkiliyor. Ödemi azaltmak veya ilerlemesini durdurmak için lazer tedavisi veya göz içine enjekte edilen ilaçlar uygulanıyor. Daha ilerleyen evrelerde ise retinada göz içi kanamalarına sebep olan yeni damarlar gelişiyor. Bu aşamada uygulanan lazer fotokoagülasyon tedavisi yeni oluşan damarları gerileterek kanamayı ve hastalığın ilerlemesini önlüyor. Tedavi edilmeyen hastalarda göz içinde yoğun kanama ve bantların oluştuğu ileri evre gelişiyor. Bu evrede ‘vitrektomi’ ameliyatı gerekebiliyor. Diyabetli hastaların, retinopatinin erken evrede teşhis edilmesi ve  ilerlemesinin önlenebilmesi için 6 ay ile 1 yıl aralarla göz muayenesi olması gerekiyor. Kan şekerinin ve hipertansiyonun kontrol altında olması riski azaltıyor” ifadelerinde bulundu.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —