FİLİSTİN DAVASI İNSANLIK DAVASIDIR
Gazze’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır.
İsrail’in başlattığı, Filistinlilerin adeta katliamına yönelik askeri operasyon, tüm dünyaya meydan okurcasına ısrarla sürdürülmüştür.
Gazze yerle bir edildikten, 1300’ü aşkın can kaybı verildikten sonra, ancak ucu açık bir ateşkese varılmıştır.
Daha dün Irak’ta yaşanan ve bir milyonun üzerinde Irak’lı Müslüman’ın yaşamını kaybettiği ABD işgalinin acıları dinmemişken, bunun üstüne İslam alemi bugün de Filistinlilerin katledilmesinin acısını, infialini yaşamaktadır.
Dinler savaşı yaşanmadığına göre, niçin hep Müslümanlar saldırıya, işgale, katliamlara maruz kalmaktadır?
Olayların tarihsel kökenleri ve süreçleri incelendiğinde, asıl mücadelenin, siyasal, ekonomik olduğu ve güçlü zalim devletlerle, güçsüz mazlum halklar arasında olduğu görülmektedir.
Batının emperyalist, saldırgan, sömürgeci devletleri 15., 16. yüzyıllardan başlayarak dünyanın yerli halklarını, coğrafyalarını sömürgeleştirmişlerdir.
Afrika’da, Amerika’da, Asya’da halkların özgürlüklerini, medeniyetlerini yok etmişler ve tüm ekonomik kaynaklarını yüzyıllarca sömürmüşlerdir.
Bugünkü güçlerinin, zenginliklerinin kaynağında, dünyanın mazlum halklarının iktisadi kaynaklarının ve emeğinin sömürüsü vardır.
Yüzyıllar içinde yöntemler değişmiş, ancak emperyalist baskılar, sömürüler ve işgaller hep var olmuştur.
Ortadoğu’da, Orta Asya’da, Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Afrika’da ve hemen sınırlarımız ötesinde Irak’ta, Filistin’de yaşananlar bunun en somut, en canlı örnekleridir.
Bugün de kapitalist emperyalist devletler, dünya egemenliğini sürdürmek için, geri kalmış, güçsüz devletleri ya işbirliği, ya işgal tehdidi altında tutmaktadırlar. Her iki yol da ekonomik kaynakların kontrolü ve sömürüsünü dayatmaktadır.
Emperyalizm kavranmadan, tarihçesi dikkate alınmadan ne Filistin’de yaşananlar anlaşılabilir, ne de sorunun çözümü yolunda katkı sağlanabilir.
Filistin sorununun çözümü, ancak emperyalist politikalara da karşı olmakla mümkündür.
İkinci dünya savaşının hemen sonrasında, İngiltere, ABD ve diğer güçlü batı ülkelerinin öncülüğünde kurulan İsrail Devleti, yapay, suni bir devlettir.
Arapların yaşadığı coğrafyanın ortasına bırakılan bir bomba gibidir.
BM kararıyla oluşturulan devlet kuruluşundan bu yana Orta Doğuda, Filistin topraklarında savaşlar, acılar dinmemektedir.
Üstüne üstlük yine batılı devletlerin himayesi ve hoşgörüsüyle İsrail hem komşu Arap devletlerinin bazı topraklarını, hem de Filistin’in tamamını işgal altında tutmaktadır.
Bu kabul edilemez durum sürdükçe barış uzak bir hayal olmaya devam edecektir.
Filistin’de kalıcı, hakça bir barış için;
İsrail işgal ettiği toprakları terk etmeli, 1967 savaşı öncesi sınırlarına çekilmelidir.
Filistin topraklarında bağımsız Filistin Devleti kurulmalı, buna karşın, İsrail’in varlığı, bağımsız devlet yapısı tanınmalıdır.
Bu temelde çözüm için İsrail derhal Gazze’den geri çekilmeli ve diplomasinin önünü açmalıdır.
İsrail yapmış olduğu yıkımları, vermiş olduğu zararları da tazmin etmelidir,
Filistin davası, din, ırk davası temelinde değil, insanlık davası temelinde ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Çünkü bu dava, özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık temelinde, dünyanın en haklı davasıdır.
Ancak bu en haklı dava, Filistinlilerin kendi içlerinde bölünmeleri, El Fetih ve Hamas’ın birbirlerine dahi şiddet uygulaması, Hamas’ın terörü de bir yöntem olarak kullanan, bir radikal siyasal örgüt olarak kabul edilmesi, algılanması nedenleriyle, Arap ve dünya kamuoyundan yeterli, güçlü desteği alamamaktadır.
Hamas’ın radikal İslamcı terör örgütü görüntüsü, asıl devlet terörü zanlısı İsrail’in işini kolaylaştırmaktadır.
Bir an önce El Fetih, Hamas ve diğer Filistinli aktörler kendi içinde uzlaşma ve birliktelik sağlamalıdır.
Bu birliktelikten alınacak güçle, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve çağdaşlık yolunda verilecek barışçı mücadele, tüm dünyanın desteğini mutlaka alacak ve başarıya ulaşacaktır.
Filistin sorunu iç politik malzeme olarak kullanılıyor görüntüsü verebilecek din, ırk eksenli fanatik davranışlardan, Hamas, El Fetih kutuplaşmasında bir tarafı destekler davranışlardan kesinlikle uzak durulmalıdır.
Hele hele, bir yandan emperyalist devletlerle el ele, kucak kucağa iken, öte yandan onların sorumlu olduğu işgal ve katliamlara karşıymış gibi görünerek, siyasi rant peşinde olmak asla kabul edilemez.
Ülkemiz, Emperyalistlerle yan yana, el ele olarak, onların emperyalist projelerine karşı durmanın olanaksızlığını, hemen yakın geçmişte, Irak’ın işgali sürecinde ağır bedeller ödeyerek yaşadı ve yaşamaya da devam etmektedir.
Yaşananlar bu gerçeklere göre değerlendirilmeli ve herkes yerini, safını iyi belirlemelidir.
Türkiye de kararını vermeli, safını açık ve net olarak belirlemelidir.
Ya emperyalizmin, güçlülerin safında, ya da güçsüz ama haklı, mazlum ulusların yanında olunacaktır.