9006,55%0,68
34,25% -0,03
37,25% 0,10
3065,57% -0,16
5014,38% 0,00
96 ALLAHÛ TEÂLA (CC) tarafından vahiy yolu ile indirilen, peygamberler tarafından tebliğ edilen, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşuna vesile olan itikadi ve ameli nizama din denilir.. Bu tarif, Hz. Adem (as) beri devam eden ve Allahû Teâla`nın (cc) katında yegane din olan İslâm`ın mahiyetini ifade eder.
97 Cahiliyye döneminde Araplar din kelimesini, dünya görüşü, örf ve adet manasına kullanıyorlardı.(1) Her kabilenin örf ve adetlerini çok iyi bilen bir tağutu vardı ve kabile ferdleri ihtilaf halinde bu tağutunn huzurunda muhakeme oluyorlardı.(2) Ayrıca kırk yaşını doldurmuş ve belli vasıflara haiz olan kimseler "Darû`n Nedve`de"(3) toplanarak, bütün Arap kabilelerini bağlayıcı kanunlar çıkarıyorlardı. Dolayısıyla "Darû`n Nedve"; bir şehir parlamentosu mahiyetini taşıyordu.
98 Kur`an-ı Kerim`de "Din" kelimesi değişik manalarda kullanılmıştır. Fatiha Sûresi`nin üçüncü Ayet-i Kerimesi`nde geçen "Yevmi`d-Din" (Din günü) terkibindeki din kelimesi; muhasebe, ceza ve hesap manasınadır.(4) En Nûr Sûresi`nin ikinci Ayet-i Kerimesi`nde geçen "Fi dinillâhi" terkibinde ise; Allahû Teâla (cc)`nın hududları ve hükmü manasına kullanılmıştır.(5) Yine "Fitneden eser kalmayıncaya, din de yalnız Allah`ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına hiç bir husumet yoktur" (El Bakara Sûresi: 193) Ayet-i Kerimesinde "Din" kelimesi, hüküm koyma ve şeriat manalarına gelmektedir. Müfessirler bu Ayet-i Kerime`de geçen fitneden kasdın küfrün fesadı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla yeryüzünde kafirlerin fesadından eser kalmayıncaya kadar cihad etmek emrolunmuştur.
99 Kur`an-ı Kerim, Resûl-i Ekrem (sav)`in sünneti ve Sahabe-i Kiram`ın icmaı ile sabit olan husus şudur: "Allahû Teâla (cc)`nın vahiy yoluyla indirdiği hükümlerin tamamına "Din" adı verilir. Peygamberler; Allahû Teâla (cc)`nın hükümlerini dosdoğru olarak insanlara tebliğ etmişlerdir.
DİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
100 Kur`an-ı Kerim`de: "Andolsun ki, biz her kavme "Allah`a ibadet edin, Tağut`a kulluk etmekten kaçının" diye (Tebligat yapması için) bir peygamber göndermişizdir"(6) buyurulmaktadır. Esasen Hz. Adem (as)`den itibaren bütün peygemberler insanları "Allahû Teâla (cc)`ya iman ve ibadet etmeye" davet etmişlerdir. Resûl-i Ekrem (sav)`in "Peygamberler babaları bir kardeşler gibidirler, dinleri birdir"(7) buyurduğu sabittir. Dolayısıyla İslâm dini; ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem (as)`le birlikte başlamıştır. Dinleri sınıflandırırken, kat`i haberlerle (Nass`la) sabit olan hakikati esas almamız gerekir. Dolayısıyle filozofların veya sosyologların yaptığı hiçbir tasnif, hakikatin ifadesi değildir. Zanna dayanan tasniflerdir.
101 Bütün peygamberler insanları İslâm`a davet etmişlerdir.Bu hakikat, nass ile sabittir. Hz. Nuh (as)`un kavmine: "Şayet (davetimden, tebliğimi kabulden) yüz çevirirseniz, ben sizden bir ücret istemedim. Benim ücretim Allahû Teâla (cc)`dan başkasına ait değildir. Ben MÜSLÜMANLARDAN olmakla emrolundum"(8) şeklinde hitap etmiştir. Hz. Yakub (as)`un oğullarına: "Ey Oğullarım, Allah sizin için İslâm dinini beğenip seçti, o halde siz de ancak müslümanlar olarak can verin"(9) şeklinde nasihat ettigi sabittir. Hz. Musa (as)`ın kavmine: "Ey kavmim, eğer siz gerçekten Allah`a iman ettiyseniz, O`na samimi olarak teslim olmuş MÜSLÜMANLAR iseniz, artık O`na (Allah`a) güvenip dayanınız"(10) tebliğini yapmıştır. Hz. İsa (as)`ın havarilerinin kendisine hitaben: "... Biz Allah`ın (Dininin) yardımcılarıyız. Sen şahid ol ki (Ey İsa) biz hiç şüphesiz MÜSLÜMANLARIZ (dediler)"(11) mealindeki itirafları meseleye açıklık getirmektedir.
102 Kur`an-ı Kerim`de bütün peygamberlerin insanları; hevâlarına muhalefet edip, Allahû Teâla (cc)`ya teslim olmaya davet ettikleri haber verilmiştir. Bu peygamberlerin bir kısmının mücadelesi Kur`an-ı Kerim`de haber verilmiş, bir kısmının mücadelesi ise zikredilmemiştir. Her kavme; kendi içlerinden ve kendi dilleriyle konuşan peygamberler gönderilmesi Allahû Teâla (cc)`nın bir lütfûdur.(12) Resûl-i Ekrem (sav)`e peygamberlerin sayısı sorulunca: "Yüz yirmi dört bindir. Bunlardan üçyüzonüçü resûldür. Bunların ilki Hz. Adem (as), sonuncusu ise benim" cevabını vermiştir. Bu hususta başka rivayetler de mevcuttur. İslâm ulemâsı peygamberlerin sayısını bir noktaya hasretmemek ve umumi olarak bırakmanın daha efdal olduğunda ittifak etmiştir.(13) Zira Kur`an-ı Kerim`de ismi zikredilsin veya zikredilmesin bütün peygamberlere iman etmek farzdır.
103 Allahû Teâla (cc)`nın indirdiği hükümleri reddeden, hafife alan veya zamana (çağa) uymadığını söyleyenler; kendi hevâlarını ilâh edinmişlerdir. Aklın hem gerekli, hem yeterli olduğunu savunanların, elbette vahyi kabul etmeleri mümkün değildir. İslâm ulemâsı; Hz. Adem (as)`den günümüze kadar devam eden ve kıyamete kadar devam edecek olan mücadeleyi "El Milel ve`n Nihal" hakikatini dikkate alarak tasnif etmişlerdir. "Milel" vahye dayanan, "Nihal" ise vahyi reddeden zihniyetleri esas alır.(14) Nihal kelimesi,, nıhle`nin çoğuludur. Nıhle; kupkuru zan ve iddia manasınadır. Kat`i bir nassa dayanmayan her iddia ise, son tahlilde "zann" hükmündedir. Her ideoloji; aklın kurallarına dayanan iddia ve zanlardan vücût bulmuştur.
104 Kur`an-ı Kerim`de: "Dinlerin tasnifi" yapılmıştır. Şimdi bununla ilgili hükümleri gündeme getirelim:
"Allah indinde hak din İslâmdır. Kitap verilenler (başka sûretle değil) ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştü. Kim Allah`ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah hesabı pek çabuk görendir" (Al-i İmran Sûresi: 19) "Kim İslâm`dan başka bir din ararsa ondan (bu ) asla kabul olunmaz ve o ahirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.(Al-i İmran Sûresi: 85)
"Dinde zorlama yoktur. Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim Tağut`u tanımayıp da, Allah`a iman ederse, o muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkı ile işitici ve her şeyi kemali ile bilicidir".(El Bakara Sûresi: 85)
105 Yeryüzündeki insanlar Akaid yönünden iki zümreye ayrılırlar. Birincisi Allahû Teâla (cc)`ya iman eden ve yalnız O`na ibadette bulunanlardır. Yani müslümanlardır.. İkincisi: Allahû Teâla (cc)`yı inkâr eden, hevâlarını esas alan ve Tağut`a kulluk edenlerdir.Yani kâfirlerdir.
106 Kavmi, dili ve rengi ne olursa olsun bütün mü`minler, birbirlerinin kardeşleridirler. Bu kardeşliğin, imana ve velâyet hukukuna dayandığı nass ile sabittir.(15)
107 Dünya görüşleri ve ideolojilere göre kafirler "dehriyye, seneviyye, felâsife, veseniye ve ehl-i kitap" olmak üzere beş sınıfı ayrılırlar..(16) Ancak mahiyet olarak tek bir millettirler.(17) Beş sınıfı iki kategoride incelemek mümkünür. Birincisi: Kitapları olmayan kafirler (dehriyye, seneviyye, felâsife ve veseniyye) ikincisi: Ehl-i kitap olan kafirler.
108 Allahû Teâla (cc) kendilerine kitaptan bir nasib verildiği halde küfre sapanları lanetlediğini haber vermiştir: "Bakmadın mı şu kendilerine kitabtan biraz nasib verilenlere!.. Kendileri Cibt`e ve Tağut`a inanıyorlar, diğer küfredenler için de: "- Bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar. Bunlar Allah`ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse ona hakiki hiçbir yardımcı bulamazsın."(18)
109 İmam-ı Şafii (rha) Cibt`e ve Tağut`a inanan ehl-i kitab`ın halini şu şekilde izah ediyor: "Ehl-i Kitap, kendilerine indirilen ahkâmı değiştirmişler ve Allahû Teâla (cc)`ya küfreder duruma gelmişlerdi. Hem kendi yanlarından çıkardıkları (dilleriyle düzdükleri) yalanı uyguluyorlar, hem Allahû Teâla (cc)`nın indirdiği hükümleri kendi yalanlarıyla karıştırıyorlardı."(19)
110 Zebûr, Tevrat ve İncil; Allahû Teâla (cc) tarafından inzal buyurulan kitaplardandır. Heva ve heveslerine kapılanlar; bu kitapların hükümlerini tahrif ederek küfre düşmüşlerdir. Bunların dinlerine muharref dinler de denilmiştir.
111 Avrupada eski Yunan felsefesinin ve Hellenist kültürün yeniden tarih sahnesine çıkması sonucunda "Rönesans" diye isimlendirilen olay gündeme girmiştir.(20) Feodal zorbalığın ve engizisyon mantığının koruyucusu olan katolik mezhebi; papaz Martin Luther`in 1529 yılında yayınladığı protesto ile birlikte büyük bir sarsıntı geçirmiş ve "Din`de Reform" hareketi hızlanmıştır.(21) Bu iki büyük olay; gerek Tevrat`a inanan Yahudiler, gerekse İncil`e inanan Hristiyanlar arasında yepyeni fikri akımların çıkmasına sebep olmuştur. Nitekim Dawson`un şu itirafı meseleye açıklık getirmektedir: "Hellenizm`i bir yana bırakacak olursak, ne batı medeniyeti, ne Avrupa insanı düşüncesinin doğması mümkün değildir."(22) Klasik Hellenizm; M.Ö. IV ve V.nci yüzyılda eski Yunan şehirlerinde gelişen "Yunan felsefesi ve kültürü" demektir. Bilindiği gibi eski Yunan kültüründe; nitelikleri, yetkileri ve hünerleriyle tıpa tıp insana benzeyen binlerce ilah mevcuddur. Bir Yunan tarihçisi "Bu insan özellikleri taşıyan ilahları Homeros`la, Hesiodos yaratmıştır" diyor.(23) İnsanın kendi hevâsını ilah edinmesi Hellenist kültürün temelini teşkil etmektedir. Modern batı medeniyeti (Çağdaş uygarlık); temelde "Hellenizm`e" dayandığı için, insanların birbirlerini ve kendilerini ilah edinmeleri sonucunu ortaya çıkarmıştır.
112 Müslüman olan ve Abdülvahid Yahya ismini alan Rene Guenon`un şu tesbiti, aydınlanma felsefesinin keyfiyetini orteya koymaktadır: "Modern Batı`nın Hristiyan olduğu söylenir, ama bu yanlıştır. Modern tavır temelde din düşmanı olduğu için, Hristiyanlığa da düşmandır"(24) Aydınlanma felsefesi; aklı hem gerekli, hem yeterli bulan ve dini ferdin vicdanına hapseden bir dünya görüşüdür. İnsanlar arasındaki münasebetlerin, akla ve bilime göre düzenlenmesini esas almıştır. Aydınlanma Felsefesi`nde; akla, insanların ihtiyaçlarına ve maslahatlarına uygun hükümler bulunsa bile, Allahû Teâla (cc) tarafından vahiy yoluyla indirilmediği sabittir. Herhangi bir muharref kitaba da dayanmadığı için, tıpkı felâsife, dehriyye ve veseniyye gibi sonuçlara varmıştır. Çağımızdaki fitne ve fesadın kaynağı budur.