9367,77%3,72
34,58% 0,33
36,23% 0,01
2987,83% 0,88
4956,37% 0,00
SARUHANLI - Saruhanlı Toplum Sağlığı Başkanı Dr. Rabia Kapan 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, Türkiye`de 2013 Yılı verilerine göre 20 milyon obezite, 7 milyon diyabet hastası bulunduğunu söyledi.
Diyabetin, Diabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli insülin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalık olduğunu ifade eden Dr. Kapan, şu bilgileri verdi;
“Normal metabolizma da besinler, vücudun başlıca yakıtı olan glukoza (şeker) dönüşmek üzere bağırsaklarımızda parçalanırlar. Daha sonra bu glukoz bağırsaklardan kana geçer ve kandaki şeker düzeyi yükselmeye başlar. Sağlıklı bireylerde kana geçen glukoz pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. Şayet insülin hormonu vücudumuzda olmazsa ya da etkisi bozulmuş ise şeker hücrenin içine taşınamayacağı için, glukoz kanda artarak şeker hastalığı dediğimiz kan şekeri yükselmesi (Hiperglisemi) gelişmiş olur. Bu kan şekeri yüksekliği sürekli olarak devam edecek olursa organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vs) zaman içerisinde ciddi bozukluklara neden olur.”
-Gizli Şeker (Prediyabet)-
Gizli Şekerin ise Normal glikoz toleransı üst sınırı ile aşikâr diyabet arasındaki süreç "prediyabetik dönem" olarak adlandırıldığını vurgu yapan Toplum Sağlığı Başkanı Dr. Kapan, şöyle dedi;
“Bu süreçte glikoz metabolizmasının ara bozuklukları olan "Bozulmuş Açlık Glikozu" (BAG: açlık kan glikozunun 100-125 mg/dl olması) ve "Bozulmuş Glikoz Toleransı" (BGT: Oral glikoz tolerans testinde 2. saat kan glikozunun 140-199 mg/dl olması) yer alır. Bu süreçteki kişiler "prediyabetik" olarak kabul edilmektedirler.
Erken metabolik değişiklikleri oluşturan BAG ve BGT den diyabete geçiş çoğu kez yıllar sürebilir. Çalışmalar, prediyabetik kişide izole BAG bulunması halinde takip eden 10 yıl içinde diyabet gelişme riskinin %10-15; izole BGT bulunması halinde ise riskin %35 düzeyinde olduğunu göstermektedir. Gizli diyabetin en önemli özelliği bu evrede de kalp-damar hastalıkları riskinin artmış olmasıdır. Her ne kadar kalp-damar hastalıklarındaki artış riski tip 2 diyabetliler kadar değilse de yine de önemsenmesi gerekir. Son yıllarda gizli diyabet tanısı alan bireylerde diyabet gelişme riski ve potansiyeli olanlarında ilaç tedavileri ile tedavi edilmeleri hususunda bir eğilim vardır. Bu evredeki hastaların yaşam biçimi değişikliğiyle uzun yıllar diyabetlerini geciktirebilecekleri hususunda hekimleri ile yakın bilgi alışverişinde bulunmaları gerekir. Bu hastalığı tanımlanan bireylerin sık sık kan şekerlerini kontrol ettirmeleri gerekir.”
-Tip 1 Diyabet-
Dr. Kapan 1 tip diyabet hakkındaki görüşlerini şöyle sürdürdü; “Gecmişte "insüline bağımlı diyabet", "juvenil diyabet", "çocukluk çağında başlayan diyabet" veya "tip 1 diyabet" olarak da adlandırılan bu hastalıkta insülin yapımından sorumlu pankreas beta hücrelerinin harabiyetine bağlı olarak gelişen mutlak insülin eksikliği olduğunu, Bu hastalarda günlük enjeksiyonlarla insülin eksikliğinin telafi edilmesi gereklidir. Tip 1 diyabetin gerçek nedeni bilinmemektedir. Tip 1 diyabet, bu hastalığa genetik yatkınlığı olan kişilerde genellikle viral enfeksiyonlar, stres veya travma gibi bir olay sonrasında tetiklenmektedir. Bunun sonucu genetik yatkınlığı olan bireylerde insülin hormonunun imal edildiği pankreasın beta hücreleri, otoimmün bir süreç sonrası tamamen ortadan kalkar. Böylece bireylerde glikoz maddesini hücrelerin içine sokan insülin hormonu yok olur. Tüm diyabet hastalarının %5-10`u tip 1 diyabetlidir. Tanı sırasında hastaların ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara çıkma, sürekli açlık hissi, kilo kaybı, bulanık görme, yorgunluk ve halsizlik gibi yakınmaları vardır. Bu yakınmalar çoğunlukla son birkaç gün ya da birkaç hafta içinde ortaya çıkar. Son yıllara dek diyabetin bu tipi yalnızca çocuklarda görülmekte iken günümüzde yetişkin yaşlarda da görülmeye başlanmıştır. Tip 1 diyabet olgularının yarısı 15 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Erişkin yaşta (genellikle 25 yaşından sonra) görülen tip 1 diyabet formu "LADA" (latent autoimmune diabetes in adult) olarak adlandırılmaktadır. Tip diyabetli hastaların bir kısmı bebeklik yaşlarında da gelişebileceği için bu yaş gruplarında hastanın şeker tedavisi kadar vücut gelişimlerinin de yakından takibi gerekir.”
-Tip 2 Diyabet-
Gecmişte "insuline bağımlı olmayan diyabet", "erişkin diyabet" veya "tip II diyabet" olarak da isimlendirilen hastalığın en yaygın görülen diyabet formu olduğunu belirten Dr. Kapan, Tüm dünyada tanı konulan diyabet vakalarının %90`dan fazlasını tip 2 diyabet oluşturduğunu ifade ederek şöyle tanımladı;
“Tip 2 diyabet genetik zeminde genellikle obezite ve fiziksel inaktiviteye bağlı olarak görülmektedir. Hastalığın temelinde genetik olarak yatkın kişilerde yaşam tarzı ile tetiklenen insülin direnci ve zamanla azalan insülin sekresyon azalması söz konusudur. Gelişmiş ülkelerde toplumun %5-10`u tip 2 diyabetlidir. Tip 2 diyabetlilerin yakınmaları tip 1 diyabetlilere benzemekle birlikte daha hafiftir.
Bu sebeple hastalık gerçek başlangıcından yıllar sonra (ortalama 5 yıl sonra) fark edilir, hatta bazen komplikasyonlar geliştikten sonra tanı konabilir. Tip 2 diyabet genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkar ve yaşlanma ile sıklığı artar. Bununla beraber, son yıllarda obezitenin çocukluk çağında da artması ile birlikte çocuk ve adölesan çağda da tip 2 diyabet görülmeye başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde 15 yaş altında görülen diyabet vakalarının yarısına yakınının tip 2 diyabetli olduğu bildirilmektedir. Buradan dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri bir bireyde tip 2 diyabet ne kadar ilerleyen yaşlarda ortaya çıkarsa o kadar yan etkiler az görülür. Yani tip 2 diyabeti önleyemesek bile, ortaya çıkışını geciktirmek de yararlıdır.”