Ahmet AKGÖNÜLLÜ


Yıl 1983 Yer: Digor -Pazarcık

Bir Mart sabahı, hava öylesine ayaz ki: bir de hafta sonu..


Bir Mart sabahı, hava öylesine ayaz ki: bir de hafta sonu..

Yine ben, Sedat ve Hüsnünün malikanesi... Yani iki oda bir aralık evimiz. Evimizin ortasında kocaman bir tezek sobası.. Tabi üstünde kocaman bir su kovası. İki oda diyoruz ama iki odayı da kullanma şansımız yok.

Sabahın erken saati, kapı olağan dan farklı çalar gibiydi. En geç kalkan ben olmama rağmen uyanmışım. Kapı hala çalmakta. Dedim ya olağandan farklı çalıyor. Ritim tutturuş gibi çalıyor ve duruyor ve tekrar çalıyor. Kapıya bakmak için için aralık denilen yere geçtim ve kapıyı açtım.

Aman Allah´ım dağ başında bir turist. diye aklımdan geçirirken... ´´Selam ün aleyküm, ben Talip.´´ dedi Daha kim demeden soyadını söyledi...

Köye erken geldim, Öğretmenler var mı bu köyde diye sorunca buraya getirdiler dedi..

Ben hala şaşkın bakışlarla sarı saçlı, yeşil gözlü turist burada ne arıyor düşüncesinden kurtulamamıştım. Talip: !! Ben Şirinköy´e tayin olan öğretmenim. Trabzonluyum.!! diye devam etti...

Tabi içeri buyur ettim. Turist görünümlü Talip hoca sırtından indirdiği çantasını tekrar alarak içeri girdik. Tabi evde bir hareketlilik başladı. Misafirimiz vardı. Arkadaşlar kalktı ama Talip hocayı gören turist gelmiş düşüncesinden sıyrılamıyordu. Çaylar hazırlandı, yer sofrasına bağdaş kurup oturduk. Ama hepimiz Talip´in konuşmasını bekliyorduk. Talip Rize de bir müddet çalıştıktan sonra görevi gereği doğuya gönderilmişti. Doğrusu bu normaldi de, bu zemheri ayında ve zamansız tayin de nesi... Talip hoca bazı sorunlardan dolayı geç ayrılmış ve yeni görev yerine de geç gitmek zorunda kalmış. Artık evde dört olmuştuk. Tabi Saim Mete´yi saymazsak... Saim de bizim gibi öğretmen.. Hanaklı... Neyse Saim başka bir hatıra konusu olur inşallah..

Talip artık evimizin bir ferdi, ancak görev yeri tam tamına sekiz kilometre uzakta ve düzenli bir aracı yok. Yalnız kalması da imkânsız. Okulda üstelik eğitim yapılmadığından koyunları doldurmuşlar. Gözümle görmesem inanmazdım. Talip hoca her gün sekiz kilometre yaya gider ve görevini yapardı. Bir gün Talip hoca ile bende gittim. İnanın çekilir gibi değildi. Talip okulu öğrencileri ile beraber sabunlu suyla temizleyip eğitim ve öğretime hazırladı.

Dedim ya Talip evin bir ferdi olmaktan ziyade adeta evimizin neşesiydi de. Talip hocaya boyundan büyük bir asa(ucu çivili) sırtında çapraz asılı bir tüfek her sabah okula gider ve ancak hava karardıktan sonra dönerdi, Biz de endişe ederdik. Zaten bu yüzden sopa yetmezse kullanması için tüfek bile hazırlamıştık.

Bu anlattıklarım burada yaşayanlar için çok abartılı gelebilir ama yaşamayan bilemez. Kurtların köylerin içine kadar geldiği zamanlar çok olur. Kar kalınlığının boyu aştığını söyleseler bende inanmazdım.

Talip hoca evimizin neşesi, hocası, masalcı abisi olmuştu. Her akşam yatmadan önce hani radyolarda arkası yarın programları veya sesli kitap programları vardı. İşte Talip tam manasıyla bir ´´arkası yarın´´ programı sunucusuydu. Anlattıkları bir kitaptan alınma değil: bilakis yaşadıkları ilginç, komik ve hüzünlü hayat hikâyesiydi. Öyle güzel anlatırdı ki, biz devamını öğrenmek için yarını iple çekerdik. En ilginç tarafı da arkası yarın hikâyesinden sonra odamızın kapısının arkasındaki tüfeğini alır, yatağının üstüne bağdaş kurar, tüfeğini silerdi. Silmeye başlarken:´´ Ey benim Çanakkaleleri, Dumlupınarları ve en son Kıbrısı fetheden silahım, sen benim şerefimsin. Seni kirli görürlerse benim şerefim düşer, seni şimdi eskisinden daha temiz ve çalışır hale getireceğim, der ve tüfeğini silerdi. Sabah ise giyinir, çantasını alır ve kendisine komut vererek tüfeğini alır...´´ Rahat hazrol.. Tüfek omza!!! İstikamet Şirinköy... Diyerek yola çıkardı...

Talip hepimiz içim bir azim ve sabır örneği bir insandı. Öyle zor şartlar altında görev yapıyordu ki; ama bir gün bile görevini aksatmazdı, umutsuzluğa kapılmazdı. Ama can dayanmazdı bu duruma.. Bir gün ilçemiz Digor´a gidip Kaymakam ile görüşerek yerinin değiştirilmesini arzettim. Kaymakam şimdi mümkün olmadığını ancak, sezon sonunda bunu halledeceğini söyledi. Kaymakam gerçekten sözünü yerine getirmiş ve Talip artık Digor merkezde bir ilkokulda yeni eğitim yılına başlamıştı. O sırada benimde görev yerim değişmişti ama uzak sayılmazdı, haberleşebiliyor hatta görüşebiliyorduk bile. İlkokul müfettişleri her yıl ilk dönem gelir rehberlik eder, ikinci dönem gelir teftiş ederlerdi.

Müfettişlerden biri Talip Hoca´nın sınıfına giriyor ve birkaç gezinti ve sorudan sonra daha birinci sınıfın bütün öğrencileri okuma yazma öğrendiğini fark ediyor. İnanamıyor, diğer müfettiş arkadaşlarını çağırıyor.. Nasıl başardığını soruyorlar..

Talip Hoca çok kısa cevap veriyor..

Milletimi seviyorum, çocukları seviyorum, mesleğimi seviyorum.

Talip Hoca bir gerçek

Hala haberleşiyoruz

O Trabzon da

Bir Öğretmen