Şakir SARIÇAY


Türklerin yarısı mühendis, yarısı da doktordur

Türklerin yarısı mühendis, yarısı da doktordur


Türklerin yarısı mühendis, yarısı da doktordur
 
Yazımın başlığını görünce siz de biraz şaşırmışsınızdır ama okuyunca bana hak vereceğinizi umuyorum.  Millet olarak bilmediğimiz daha doğrusu fikir yürütmediğimiz konu yok gibidir. Her hangi bir konuyu, önünüze çıkan ilk kişiye sorun, mutlaka size kendine göre çok önemli fikirler verecektir.

Anadolu´daki her hangi bir kahvehaneye girip oturun ve konuşulanları bir dinleyin. İnsanımız yeraltı madenlerimizden uzay teknolojilerine kadar pek çok konuda fikir sahibidir. Öyle ki söylediklerinden de kesin emindir.

Yıllar önce, sanırım 1960´lı yıllarda yaşanmış bir hikaye anlatılır. Avrupalı bir sosyal araştırma grubu incelemelerde bulunmak üzere Türkiye´ye gelir. Araştırmacılar beş ay ülkemizin farklı şehirlerinde izlenim ve araştırma yaparak Avrupa´daki merkezlerine döner. Merkezin müdürü ekibe Türkiye´nin durumunu sorar. Araştırma Sorumlusu da, ?Türklerin yarısının mühendis, diğer yarısının da tıp doktoru ama tamamının ise din adamı? olduğunu söyler. Bu duruma şaşıran müdür, ?nasıl olur, böyle olsa Türkiye dünyanın süper gücü olurdu? der. Güzel bir tespit yapmışlar doğrusu.

Bir toplulukta veya dost meclisinde sakın ?şuram ağrıyor´ demeyin, anında orada kaç kişi varsa o kadar size reçete yazılır. Devam eden hangi inşaatı sorarsanız sorun milletimiz mutlaka bir eksik tarafını bulur. Hele dini konularda konuşmayı pek severiz. Zorda kaldığımızda da mutlaka ya dedemiz hacıdır, ya ninemiz hocadır. Bir inşaat sökülürken saatlerce seyretmek bizim millete has özellik olsa gerek.

Yıllar önce Londra´ya doktora için giden bir arkadaşım anlatmıştı. Bir Pazar günü evde yalnızlıktan canı sıkılınca Türkçe konuşacak birini bulmak için, ?Evden çıkıp karşıma ilk çıkacak Türk´e yemek ısmarlayacağım? düşüncesiyle şehir merkezine doğru yürümeye başlar. Birkaç sokak sonra bir inşaat alanında iş makinalarının sesi gelir ve iş makinalarının çalışmasını izleyen beş-altı kişi olduğunu görür. Bu kişilere doğru yaklaştıkça aralarında Türkçe konuştuklarını duyar. Selamlaşma ve hoşbeşten sonra hepsini yemeğe götürür. Hemşerileri ile buluşması biraz pahalıya patlar ama verdiği sözü de tutar.

Bilmiyorum demek de bir erdemdir. Ama çoğumuz her şeye maydanoz olmak için can atarız. Millet olarak siyasetten ekonomiye, jeofizikten uzay bilimlerine, mühendislikten tıp bilimlerine, tarihi konulardan din bilimlerine kadar her konuda bilgiye(!) sahibiz. Bilgimiz olduğunu zannettiğimiz konularda uzmanlık alanımız olmamasına rağmen bir o kadar da eminizdir. ?Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır? demiş atalarımız. Ama biz mutlaka bilmek zorundaymışız ve biliyormuşuz gibi fikir yürütürüz.

Her konuda uzman olanların konuştuğu ve bilmeyenlerin de öğrenmek için can kulağı ile dinlediği günler de yakında gelecektir diye düşünüyorum.

Velhasıl milletimizin başka milletlerde olmayan kendine has özellikleri bulunuyor. Bu özellikler iyi midir kötü müdür yorumu size bırakıyorum.