Oruç ve Ramazan


ÎTİKÂFIN FAZÎLETİ

ÎTİKÂFIN FAZÎLETİ


İhlâs ile yapılan îtikâf en fazîletli amellerdendir. Çünkü bunda kalbi dünya meşgalelerinden boşaltmak ve nefsi Mevlâ’ya teslim etmek vardır.
Tâbiîn’den Atâ (rah.) dedi ki:
“Îtikâf yapan kişi, bir işi için büyüklerden birisinin kapısına varan ve ‘İhtiyâcımı halledinceye kadar buradan ayrılmayacağım’ diyerek orada oturan kimse gibidir.
Aynı şekilde, îtikâf yapan kimse de Allâhü Teâlâ’nın beytinde (mescidde) oturur ve ‘Beni affedinceye kadar buradan ayrılmayacağım.’ diye niyaz eder.”
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Kim, bir kardeşinin ihtiyacını halletmek için uğraşırsa, sanki yirmi sene îtikâf yapmış gibi sevap alır. Kim de bir gün îtikâf yaparsa, Cenâb-ı Hak onunla cehennem arasında üç hendek yaratır ki her iki hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır.”
Îtikâfta nefsi ezmek, kahretmek ve dünyâdan yüz çevirmek vardır ki, bu, sıdk (doğruluk) ve ihlâsın ilk adımıdır. Yine îtikâfta, Allâhü Teâlâ’nın rahmetine yaklaşmak, ona tevekkül etmek ve yaşamaya yetecek kadar rızka râzı olmak vardır.
Îtikâf yapan, bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir. Çünkü o, namaz kılmadığı vakitlerde de mescit içerisinde namazı bekler bir hâldedir. Bu bekleme ise namaz hükmündedir.
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem), irtihâl edinceye kadar Ramazân-ı Şerîf’in son on gününde îtikâfa girmişlerdi. Resûlullah Efendimizden (s.a.v.) sonra da ezvâc-ı mütahharât (mübârek hanımları) irtihallerine kadar îtikâfa girmeye hep devam etmişlerdir.
Bir müminin, böyle kudsî bir mahalde, Rabbine olanca varlığıyla yönelip, saf bir kalp ve nezih bir lisanla, bir müddet ibâdet ve tâatte bulunarak mânevî bir zevke dalması pek müstesnâ bir ganîmettir.
Îtikâf, vâcip kuvvetinde sünnet-i müekkededir. Bir memlekette yapılmazsa felâket-i umûmî zuhûr eder. Belâyı defetmek için muhakkak yapılmalıdır.