Oruç ve Ramazan


NAMAZIN EHEMMİYETİ

NAMAZIN EHEMMİYETİ


Uhud Harbi’nin en şiddetli olduğu anlarda, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) zırhı mübârek yüzüne batmış, Ebû Ubeyde Hazretleri, dişleri ile o zırhı çıkarmaya uğraşırken onun da ön dişleri sökülmüştü. Zırhın battığı yerden kanlar akarken, düşman tarafından gelen bir darbe neticesinde Peygamber Efendimizin de mübârek dişleri kırılmıştı.
Ashâb-ı Kirâm; “Bunlara bedduâ etmeyecek misiniz, yâ Resûlallah?” dediklerinde, Resûlullah Efendimiz (s.a.v.):
“Allâh’ım, yüzümü kanatıp, dişimi kıran kavmim ne yaptıklarını bilmiyorlar, sen onlara hidâyet eyle.” diyerek duâ ve ilticada bulundular.
Hicretin 5. senesinde müşrikler, Medîne-i Münevvere’ye kadar yaklaşıp Müslümanları muhasaraya aldılar. Müslümanlar da kazdıkları hendeklerle kendilerini muhâfaza ve müdâfaaya çalışıyorlardı. Vaziyet çok vahim ve çetin idi. Müşrikler, yer yer hendeklerden geçerek Medîne-i Münevvere’ye giriyorlardı. Târihe “Hendek Harbi” diye geçen bu harpte, Resûlullah (s.a.v.) ve ashâbı; cepheden ayrılıp da öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamadılar. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) işte tam bu sırada, “Allâhım, bunların karınlarını ateşle doldur.” diyerek, namazlarının kazâya kalmasına sebep olan müşriklere bedduâ ettiler.
Bu iki harpte cereyan eden iki farklı husûsu, İmâm-ı Kastalânî Hazretleri şöyle îzah eder: “Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Uhud’da mübârek yüzüne indirilen darbeye tahammül etti, sabır gösterdi; ama, Hendek Harbi’nde, İslâm’ın en büyük rüknü olan namaza vurulan darbeye tahammül edemedi. İşte bundan dolayıdır ki namazlarının kazâya kalmasına sebep olan müşriklere bedduâ ettiler.”
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin, gözümün nûru, müminin mîrâcı, dînin direği buyurduğu; İslâm’ın îmândan sonra ikinci şartı olan namaz ibâdetinin, tahâret ve abdestten îtibaren farzlarına, ta‘dîl-i erkânına, vâciplerine ve sünnetlerine dikkat etmek, her Müslümanın riâyet etmesi gereken husûslardır.