Ahmet AKGÖNÜLLÜ


GÜN OLUR ZAMAN DURUR...

Yıl 1982, güzün hüzünlerinin çiçek açtığı günler. Hasretin, gururun, azmin ve kavuşmanın yüz ifademe yansıdığı zaman dilimi.


Yıl 1982, güzün hüzünlerinin çiçek açtığı günler. Hasretin, gururun, azmin ve kavuşmanın yüz ifademe yansıdığı zaman dilimi.

1982 Mayısında koparıldığım göreve tekrar dönüşün huzuru. Hele beni bekleyen Sedat, Hüsnü, Tahsin, Metin, Musa ve diğerleri...

Musa ile başlayan hüzün faslının tekrar göreve dönerek sevince, vuslata döndüğü bir Kasım ayı...

Nisan sonunda başlayıp, Kasım sonuna kadar görevden ayrı kalış?

Hatta kendimi toplumdan soyutladığım, gündüz çıkmayıp geceleri de köyün dışında yalnız başıma gezerek geçen kara geceler. Grevden alınma ve terörist ilan edildiğimiz günler. ´´ Anarşistmiş, Türkeş´in öğretmenleri, daha neler neler. Kimlere derdini anlatırsın. En iyisi tek başına gezmek dediğim günlerdi. Ders verdiğim derslerden bırakılmak ayrı bir acıydı. İnatla, umutla, azimle başarmanın sevinci bir başka tabii. Bunun gururuyla tekrar aynı göreve dönmek istedim. Kars ta Karslının bile çalışmak istemediği yer Digor?

Ve ben tekrar aynı yere dönmenin gayreti ve başarısıyla yedi ay sonra geriye dönüş yolculuğundayım. İzmir den bindiğim Kars otobüsü ancak ikinci gün akşamüzeri vardığı uzun bir yolculuk. İnsan otobüse bile evi gibi alışırdı.

Doğum günüm olan 23 Kasım akşamı Kars´a iniş, her zamanki gibi Kervansaray oteli ve sabahı heyecanla bekleyiş. Sabahı Öğretmenler günü. Bu günkü gibi haberleşme imkânı yok. Okulun telefonu yok. Hemen yanındaki ya kooperatif ya da ilk gidişte açılan Jandarma karakolu...

Oraya da postacı Zikri amcanın bağlaması.

Otelden Postaneye bağlanma, postaneden kooperatife bağlanma zaman aldı. Yerime geçen Sedat ´´Alo´´ dediğinde; ´´Ben geldim´´ demen Sedat için yetmişti. Ama kimse bilmeden gelip sürpriz yapmak istemiştim. Yine de Sedat´ın yüz ifadesi açık vermişti. Minibüse binip yolculuk Pazarcık´a başlamıştı. Onca yolu gelmeme rağmen yol bitmek bilmiyordu. Nihayet otobüs durup, inmek için kapıya geldiğimde bizimkiler yollara düşmüştü bile. Hele elimizde büyüttüğümüz Cahit in sevinci hala gözlerimin önünde. Cahit öğrencimizdi ama bizim canımız, ciğerimizdi...

Hala daha aynı tazelikte devam etmekte Sedat, evlendirdiğimiz Hüsnü, hatta ben gittikten sonra evlenen Tahsin ve tabi Metin...

Taa uzak köyden nasıl duydu, nasıl geldi. Doğrusu anlatırken bile duygulanmamak mümkün değil. Tabii sadık dostumuz Hanaklı Saim...

Evde bir bayram havası. Cahit in gözyaşları ile sarılması. Tahsin in hali. Hele yeni yengemiz Nilgün yenge...

Eskiler zaten belli, Feriştah yengemiz, kahrımızı her daim çeken Yaşar´ın eşi, Emine yengemiz...

Adeta her şey hazırlanmış beni bekliyorlarmış.

Artık dertler bitmişti o günlük. Ancak Tahsin in sırıtarak ´´Müdür yengen sana sapık diyor´´ demesiyle ortalık kahkaya ya boğulmuştu. Meğer benden bahsederlerken ´´SABIK MÜDÜR´´ derlermiş. Nilgün yengemiz sabık kelimesinin bir harfini değiştirerek anlaması ve söylemesi hepimizi kahkahaya boğmuştu.Tahsinin kulağına eğilerek´´ Adama neden sapık diyorsunuz, baksana adam nasıl´´ deyince Tahsin den kaçar mı. Mutluluğu paylaşmanın huzuru ve sevinci?

Kardeşliğin en güzel örneğini tattıran can dostlarım...

Otuz altı yıl geçmiş. Dün gibi taze anılar, kardeşlik te...

Selam olsun kardeşlerime. Selam olsun Cahit e...

Selam olsun yıllara...

Selam olsun kardeş kalanlara