Mustafa Ali ÖZTÜRK


EY(Ğ)LENCE İZTERİZ, EY(Ğ)LENDİRİN BİZİ

EY(Ğ)LENCE İZTERİZ, EY(Ğ)LENDİRİN BİZİ


Okul, türlü bilgi, beceri ve alışkanlıkların belli amaçlara göre düzenli bir biçimde öğretildiği ve kazandırıldığı; öğrenci, öğretmen ve yöneticilerden oluşan eğitim topluluğudur, eğitim kurumudur. Öğretmen, resmî ya da özel bir eğitim kurumunda çocukların, gençlerin ya da yetişkinlerin istenilen öğrenme yaşantıları kazanmalarına kılavuzluk etmek ve yön vermekle görevlendirilmiş kimsedir. Öğrenci ise öğrenim görmek amacıyla ders alan kimse, okul çocuğu, talebedir. Bu üç farklı kurum ya da eğitim biriminin pedagoji biliminin sınırları dâhilinde, içinde yaşadığımız toplumun gerçekleri göz önünde bulundurularak ele alınıp bir araya getirilmesiyle ortaya konan ürüne eğitim diyoruz.

 Eğitim ciddi bir iş ve eğitim kurumları ülkemizin geleceğine yön verecek bireylerin yetiştirildiği mekânlardır. Ancak bu mekânlarda bazen hedeflerin yakalanması hususunda özellikle eğitimciler büyük hayal kırıklıkları yaşamaktadır. İletişim ortamı ya da iletişim araçlarındaki (medya), güncel-sosyal paylaşım araçlarındaki uzman ya da uzman görünümlü kişi veya kurumların ortaya çıkardığı birer ikişer cümleden ibaret içi boş sözlerin etkisiyle eğitim kurumları farklı değerlendirilir oldu. ?Eğlenerek öğrenme? diye mottolaştırılan bir kavram var. Her önüne gelen eline klavyeyi alan, kendisine mikrofon uzatılan uzman(!)lar eğlenerek öğrenme kavramını pek bir eğlenerek topluma dikte ediyorlar. Gerisini de açıklamıyorlar. Açıklasalar bile başlıktan gerisini dinleyen, okuyan, izleyen de yok. Dolayısıyla bu kavram bir bomba haline geliyor. Özellikle öğrencilerin kafasında deli bir ey(ğ)lenme fikri var.

Okulları bilimin kaynağı eğitim merkezi olarak değil sanki bir büyük eğlence merkezi olarak görüyorlar. Öğretmenleri, öğrenme yaşantıları kazanmalarına kılavuzluk etmek ve yön vermekle görevlendirilmiş kimse olarak değil de bir ey(ğ)lendirme memuru olarak görüyorlar. Onların kafasında öğretmen ey(ğ)lendirmeli düşüncesi sabitlenmiş. Bu görüş de önce okul içinde sonra toplum içinde ve en son ülke içinde birçok arızalara yol açıyor. Bu arızalar çoğunluklara çocukların yaşıyla birlikte büyüyerek toplumun içine bir kanser hücresi gibi yayılıyor. Bu hücreleri besleyecek kötü etkenler ise çok uzakta değil ve her an bu kanserli hücreleri beslemeye amadeler.

Durmadan topluma bir ?ey(ğ)lenerek öğrenme? diye dikte edilen durum artık okulları öğrenci ve velilerin kafasında farklı bir konuma taşıdı. Bugün maalesef birçok öğrenci okula ey(ğ)lenmeye geliyor ve daha da kötüsü birçok veli çocuklarını okula ey(ğ)lenmeye gönderiyor. Bu konuyu canlı bir örnekle somutlaştırmak istiyorum. Ortaokul son sınıfa giden ve yakın zamanda çok ciddi bir şekilde hayatlarının gelecek bölümlerini etkileyecek zor bir sınavın arefesinde bulunan öğrencilere; ?Bir öğretmen olsaydınız öğretmenlerinizden farklı neler yapardınız ve nasıl bir öğretmen olurdunuz?? diye sorulmuş. Soruyu bir düşünce yazısı olarak planlı bir şekilde yazmaların istenmiş. Yazılar okunduğunda ortaya acı bir tablo çıkmış ortaya. Çünkü öğrencilerin neredeyse tamamı ana fikir olarak şu kavramı öne çıkarmış: ?Öğrencilerimi ey(ğ)lendirirdim.?

Çocuklar e(y)ğlenmek istiyor. Ey(ğ)lenirken arada bilgiler öğrenebileceklerinden bahsediyorlar. Hatta biri, iki saatlik dersin birinde öğretmenin ders işlemesine izin verdiğini ancak diğer ders saatinde ise öğrencilerle oyun oynamasını, sinema filmi izlemesini istiyor. Bir tanesi, bir öğrencinin hatta bir insanın yapmaması gereken her şeyi yapabileceğini ancak öğretmenlerinin bunu engellemek yerine mütemadiyen ona neden böyle davrandığını sorması ve kendisini bunları yapmaması konusunda ikna etmesini istiyor; ancak bu yapılmasına rağmen bir türlü ikna olmuyor. Çünkü okula ey(ğ)lenmeye geliyor ve en büyük ey(ğ)lencesi bu yaptıkları. Birçoğu derste öğretmenden öğretmen yerine abi, abla, arkadaş, dost olmasını, kendileriyle bol bol muhabbet edip dertleşmesini istiyor. Çok yakın arkadaşıyla oturamadığı, onunla sohbet edemediği için derse odaklanamayan öğrenciler de mevcut ve bu odaklanamamanın nedeni despot öğretmen tabi, öğrencimiz ey(ğ)lenemiyor, sıkılıyor.  Öğretmen olunca o öğrencilerine bu kadar gaddarca davranmayacak. Bunu dile getiren bazı öğrencilerin bu konularda arkalarında duran, onları bu konuda destekleyen çok bilinçli aileleri de var. Ancak pırıl pırıl gençler de bu zihniyet yüzünden daha yolun başında yok olup gidiyor. Çocuğunu çok seven(!) sevgiyi yanlış değerlendiren bazı ebeveynlerin bu konuda sorumluluğu yadsınamaz. Gerektiği gibi davranıp çocukları doğru yönlendirmek yerine onların sınırsız ey(ğ)lenme isteklerini destekledikleri için sorumlular.

Düşünce yazılarına tekrar dönecek olursak. Bu düşünce yazılarında üretilen tek bir düşünce yok. Sadece başlığını duyup etkilendikleri ?ey(ğ)lenerek eğitimden? anladıkları öğretmen bizi ey(ğ)lendirsin, bizimle oyun oynasın, film seyredelim, muhabbet edelim. ?Ey(ğ)lenerek öğrenmek? de bu oluyor. Ancak -yazım hatası olmadan- eğlenerek öğrenmek için ise durum çok farklı. Öncelikle her dersin farklı metot ve materyallerinin olduğundan bu metot ve materyallerin hem üreticisinin hem de uygulayıcısının çoğunun öğrenciler olduğundan bihaberler. Eğlence kavramı burada üreten ürettikçe eğlenen, uyguladıkça eğlenen, öğrendikçe eğlenen anlamlarını taşıyor. Önce bunun farkına varmaları gerek ancak tek tek defalarca anlatılmasına rağmen çalışmadan, üretmeden ey(ğ)lenme isteklerinde ısrarcılar. Çünkü sadece kendi istedikleri şeyler çok öncelikli. Çocuklar ey(ğ)lenmeli? Televizyonda, radyoda, gazetede birileri çıkıp öyle dedi, sosyal medyada birileri hep sadece bunu fısıldıyor kulaklara ?eğlenerek öğrenin!?