Ahmet AKGÖNÜLLÜ


BİR ZAMAN BİR HATIRA Yıl 1991, Eşen

BİR ZAMAN BİR HATIRA Yıl 1991, Eşen


İlk görev yıllarımızı Kars ta geçirdikten sonra atamamız Muğla ili, Fethiye ilçesi, Eşen Kasabasına çıkmıştı. (Eşen yeni kasaba olmuş, küçük ama şirin bir yerdir. Önce Fethiye ye bağlı iken sonradan Kemer in ilçe olmasıyla Kemer e bağlanmış bir yer. Ancak Batının en güzel yerinde, en güzel iklime ve tarım arazilerine sahip olmasına rağmen henüz evlerde içme suyu bile yoktu. Hani hepimizin aklında hemen Doğu ihmal edilmiş, her şey batı illerimize mevcut inancımızın kırıldığı yerdir Eşen Bir diğer adıyla Kestep)

Sizlere bu tanıtımı yaptıktan sonra, esas konumuza gelelim. Hatıratımızın kahramanı Osman Hoca. Osman YELMER.. Ama o civarın namıyla tanıdığı Kibar hoca.. Eşen Ortaokulunun Müdür yardımcısı. Hani derler ya Devletin azı dişi. İşte bizim Kibar hoca da o misal bir öğretmen. Ben Eşen e adım attığımda bana ilk evini, gönlünü açan insan. Kibarlık konusu ise tam namına uygun. Eşen caddeleri bakımlı durumda değildi. Zaten Eşen iklim ve bitki örtüsü olmasa tipik bir Orta Anadolu kasabası. İnsanları sıcakkanlı, sevecen ve biraz da çekingen. İşte orada ilk tanıdğım Kibar hoca Osman. Daha sonra tabi aklımda iz yapan Nazmi Kasap, Eşref Ünal ve Ali Evcim abim. Tabi Mehmet Dobur komşumu unutamam. Bir de herkesin tanıdığı Hançer. Şimdi bunları bırakıp yine Kibar hocaya dönelim. Dedim ya namını hakeden biri. Her yer çamurken Onun ayakkabısı bile tozlanmayan biri. Bir elbiseyi yıllarca giyse bırakın kirlenmeyi; O nun ütüsü bile bozulmazdı.

Osman hoca güleç yüzlü biri ama öfkelendiği zaman da sakın bir şey sorma. Biraz yatışınca kendisi gelir. Eee biraz sabretmek gerekir tabi. Tam bir dost? Sık sık evine gider Osman hocanın eşi Ayşe yengemin yaptığı o güzelim Egenin yemeklerine doyamazdım. Doğrusu da Ayşe yengem çok güzel yemekler yapardı. Ailece görüşürdük. Bamya ve börülce yemekleri olunca Osman hoca ma, Ahmet hoca yı unutma bamya yaptım dermiş.

Osman hocam garibandı ama, gani gönüllü insan. Ülkemize o yıllarda ilk gelen bir araba vardı. Kafasına koymuş bir araba alacak. Bir hafta sonu Fethiye ye gittik, arabayı beğendi. Kısa bir süre sonra da arabasını aldı. Fakat Osman hoca namına uyfun kibarlıkla okul çıkışı arabasına biner bir beş on dakika inceler sonra çalıştırır ve giderdi. O sinirli adam arabaya binince çok sakinleşirdi. Okulda mesai bitminde arabasına biner kısa bir tur atar ve kahve ye inerdik.

Bir gün yine bir akşam üstü ve mesai saati bitimi?. Odasına girdim, baktım surat olmuş beş karış. Tamam dedim hiç sesimi çıkarmayayım. Bir müddet hiç sesimi çıkarmadan bir kenara oturdum. Bir müddet sonra Osman Hoca bana dönüp ?´hadi´´ dedi. Anladım ki normale dönmeye başlamış. Önce odasının, sonra sırayla dışarı çıkıp; bütün kapıları kilitleyip tekrar tekrar kontrol ettikten sonra sıra arabasına geldi. Arabaya oturduk ama bir türlü çalıştırmaz. Bende bir şey soramıyorum. Osman Hoca arabasını çalıştırdı, yavaşça yola çıktık. Yol o zamanlar Eşen in içinden geçer ve Gölbent köyüne giderdi. Eşen çıkışından sonra Osman hocam hızlanmaya başladı. Ben hala ne olacak diye merakla bekliyorum. Gölbent köyüne yaklaştığımızda yolda çok güzel bir rampa vardı. Rampa kısa olduğu için araba ile hızlı girince bir hoplama oluyordu. Osman hocam işte o rampa ya hızla girdi ve bir hoplama ile bir hoş olduk. İyi ama o zaman hiç anlam veremediğim şekilde Osman hocam durdu ve geri döndü. Merakla sordum.

Neden döndük?

Osman hocam keyfi yerine gelmiş bir şekilde cevap verdi.

Tündürdük ya!!!

Beni bir gülmek aldı ki anlatamam. Tabi Osman hoca nın siniri geçmiş keyfi de yerine gelmişti.

Meğer Osman hocam o rampadan uçmak hoşuna gidiyormuş.

Biz artık sık sık okul çıkışı mesai bitince Osman hocamla beraber o rampaya kadar gider tündürür dönerdik.